Deprem Türkiye'nin gerçeği. Ülkenin neredeyse tamamı risk altında. Peki, gerekli tedbir alınıyor mu? Ne gezer!.. Felaket olduktan sonra, "Ölenlere rahmet, kalanlara baş sağlığı diliyoruz" türünden birkaç beyanat ver ve ondan sonra unut! Dua, elbette ki güzel bir şey, gerekli de ama içinin dolu olması şartıyla. Yasak savmak kabilinden oldu mu olmuyor!.. Türkiye'nin esas felaketi bu aslında. Sorumsuzluk!.. Her şey olup bittikten sonra gönül alıcı birkaç duygusal söz! Söylesen ne, söylemesen ne? Türkiye'de her şey pamuk ipliğine bağlı. Eğreti duran binalar bu ülkenin hakkı mı? Hafif bir sallantı dengelerini bozmaya yetip de artıyor. 6.0 şiddetinde bir deprem, çok ülkede deprem dahi sayılmıyor. Neden? Adamlar tedbirini almış da ondan!.. Ya biz?!. Bir türlü tedbiri düşünmüyoruz. Düşünsek bile işimize gelmediği için üzerinde durmuyoruz. Nasıl olsa, gönül alıcı birkaç söz söyleyip her şeyin eski haline döndürülmesi mümkün! Gerçekten öyle mi acaba? Deprem uzmanlarının dilinde tüy bitiyor, "Deprem geldi, geliyor" diye. Sonuç? Geliyor! 3, bilemedin 5 sene sonra geliyor. Kimse üzerine almıyor yaşanan felaketin meydana getirdiği faturayı. Yahu, adam ölmüş! Çoğu kimse evsiz barksız kalmış!.. Geriye kalan binalar da yorgun mu yorgun; ha yıkıldı, ha yıkılacak bir vaziyette!.. Sadece fizikî de değil meydana gelen zarar ve ziyan. Hayatta kalan insanların psikolojisi var bir de. Bu, hepsinden vahim bir konu halbuki. Fakat, kime anlatacaksın?!. Depreme bağlı psikiyatrik bozukluklarla ilgilenen hiç yok!.. Türkiye Psikiyatri Derneği depremin insanların üzerinde meydana getirdiği ruhî etkilerinin yıllarca sürdüğünü açıkladı. Duyan var mı? Yok! Bir nevi, "Kol kırılır, yen içinde kalır" durumu!.. Her şeyi toplumun balık hafızasına terk ederek; sorumluluğunu yerine getirmiş oluyor ilgililer!.. İsim karışıklığından dolayı ölü sayısının 57'den 41'e inmesi bile sevinç vesilesi oldu bu memlekette! Depremden sonra yapılması gerekenler üç aşağı beş yukarı belli. 1) Yardımların deprem bölgesine ivedi şekilde ulaştırılması 2) Kurtulmuş olan insanların güvenli bir alana taşınması 3) Enkaz altındakilerin hızlı bir şekilde kurtarılması ve gerekli tıbbi yardımdan faydalanmalarının sağlanması 4) Hayati ihtiyaçların hızlı ve nitelikli biçimde sağlanması ve kalıcı bir sosyal destek ağının kurulması. Haksızlık etmeyelim. Türkiye bunları elinden geldiğince yapıyor. Fakat, iş yüksek standartlı bina yapmaya geldi mi, "tıs!" Her şey fiyasko! Ne bir mühendislik hizmeti var, ne de mimari. Hadi var, diyelim. Bu kere de kullanılan malzemede baş gösteriyor yolsuzluk ve sorumsuzluk! Neden? Hangi çıkar oyunları oynanıyor da bir türlü yerine getirilemiyor bu görev?!. Vatandaş henüz 17 Ağustos 1999 Depremi'nin şokundan çıkamamışken, şimdi de Elazığ Depremi! Bu ikisi arasında kalan onlarca deprem var bir de. Bu felaketler, milyonlarca Türk vatandaşının psikolojisini bozdu ve bu insanlar hiçbir tedavi uygulaması görmeden toplumun içinde yaşıyor. Kimi maddi kayba uğrayan, kimi psikolojik hasta durumuna düşen bu insanların vebali birinin boynuna borç yazılmıyor mudur acaba?!.