Derin demokrasi

A -
A +

Hele şöyle bir 19'uncu yüzyıl dünyasını gözünüzün önüne getirin. Krallıkla yönetilen ülkelerde geçerli olan tek şey vardı, güç!.. Papa önemli bir otoriteydi bir kere. Aforoz ettiği birinin işi anında biterdi. Hele kral; astığı astık, kestiği kestikti. Burnundan kıl aldırmayan zengin burjuva sınıfı daha ayrı bir güçtü. Fakir fukara halkın esamisi bile okunmazdı o günlerde. Sayısız sömürgeleri vardı bu ülkelerin. Kral adına oraları soyup soğana çeviriyorlar, bu yetmiyormuş gibi sundukları ganimete karşılık kral tarafından asalet ünvanıyla taltif ediliyorlardı. O sömürgelerden derdest ettikleri insanları köle olarak kullanmakta ise çok mahirdiler! Afrika ve Hindistan başta olmak üzere birçok ülkeyi iliğine kadar sömürdüler. Bayraktarları İngiltere'ydi. Hollanda, İspanya, Portekiz, İtalya da onun arkasında saf tuttu. 20'nci yüzyılda köprünün altından çok sular akmış, totaliter rejim aşınmıştı. Gücün efendisiyle zavallı halkın arasındaki uçurum kapanıyordu bir kere. Maymun gözünü açmıştı. Krallığın yıkılıp o ülkelerde cumhuriyetin kurulması işte bu dönemde başladı. Hakeza sanayileşmeleri de yine aynı süreçte oldu. Aristokratlar ve burjuvazi hâlâ vardı ama onların yanında şimdi sanayi işçisi de yer alıyordu. Toplumda artık halkın da bir yeri vardı. Fakat, hepsi bu!.. Eğitim ve endüstri desteğiyle biti kanlanan halk, sonunda öyle bir güce ulaştı ki, Amerika ve Avrupa'nın imtiyazlı sınıfı, onları kabul etmeye mecbur kaldı. Bir öğretmen ve fabrika işçisi bile bir zengin kadar hüsnükabul görüyordu. Köle dahi gücü zorlar olmuştu. Bu eşitliği cumhuriyetin taşıyamayacağını fark edince, batılı ülkelerin hepsi, peş peşe demokrasiye geçtiler. Ne de olsa demokrasi daha bir hoşgörülüydü. Aristokratın memura, beyazın siyaha, zenginin fakire tahammül etmesi gerekiyordu artık. Halk, 'Ben de varım' demişti bir kere. 21'inci yüzyıla giren dünya tüm bunları geride bıraktı. Şimdi, artık 'Evrensel Demokrasi'yi konuşuyor. Tüm dünyayı bir bayrak altında toplayıp tek pazar yapmak!.. Olur, olmaz o ayrı bir konu ama gidişat bu. Türkiye bunun neresinde? Böyle bir kıyaslamaya gidildiğinde Türkiye'nin, batının henüz 20'nci yüzyıl başlarını yaşayan genç bir cumhuriyet olduğu görülüyor. Ayrıca, sahipli de. Sahiplerinin rejime sımsıkı sarıldığı da ayrı bir gerçek!.. Ne Türkiye'de yaşayan halk zenci, ne de Başbakan Erdoğan bir Martin Luther King. Ancak, AKP nereye gidiyor? sorusu sıkça sorulan bir soruydu. Bu sorulara muhatap olan Başbakan, bir cevap vermesi gerektiğini düşünmüş olacak ki, 'Derin demokrasi' terimini telaffuz etti. Bu sözün içi ne kadar dolu? Belli değil. Hüsnükabul görecek mi? O da meçhul. Hoş bir sada olarak unutulup gitmesi de sözkonusu. Bakalım, bekleyip göreceğiz!.. MI ACABA?!. Alış veriş yapmak gerçek bir sanatmış... Önce bir alış veriş yapalım hele, sanatı sonra konuşuruz! ? Erdoğan, Kıbrıs için Bosna'ya çözüm getiren Dayton modeli üzerinde duruyormuş... Eh, bir de onu denesin; 'Dalton' modeli bir işe yaramadı çünkü! ? Uyuşturucu kurbanı Burçin Bircan, AMATEM'de yer bulsaymış ölmeyecekmiş... Bizi bundan daha iyi ne anlatabilir ki? ? Ziraat Bankası çiftçiye kredi vermemek için kırk dereden kırk su getiriyormuş... Ne var bunda, yok mu deseydi yani? ? TOBB Başkanı, memur ve emekli maaşlarına yapılan zamların çok olduğunu söylemiş... Emeklinin tamamı, memurun yarısı açlık sınırındayken söylüyor hem de bunu! ? Erdoğan'la Denktaş, aynı fikirde olduklarını açıklamışlar... Danışmanları hariç tabii! ? Vergide kaçak oranı yüzde 62'ye çıkmış... Onu da adres belli olsun diye verdiği kesin!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.