Geçen hafta sağlık konularına temas etmiştim. Kaldığım yerden devam ediyorum. Ediyorum çünkü, "Hematoloji Kongresi"nden yeni döndüm. Görüp duyduklarımı anlatmam lazım. Hematoloji malum, kan bilimi. Hemen belirteyim ki, Türkiye'de iyi yetişmiş hematologlar var. Sayıları ülkenin ihtiyacını karşılayacak kadar değil belki ama mevcutların hepsi donanımlı. Dünyada olup biteni günü gününe takip ediyor ve hastalarına gerekli tıbbî desteği vermek için çırpınıyorlar. Kanser tedavisi sırasında yeşil çayın tedaviyi olumsuz etkilediğini hiç duymuş muydunuz? Etkiliyormuş! Güney Kaliforniya Üniversitesi'nde bilim adamlarının yaptığı araştırmada ortaya çıktı bu. Balın şeker hastasına verdiği zarar gibi bir durum yani. Bortezomib (BZM) ülkemizde kanser hastalarında uygulanan bir kemoterapi ajanı. Tümör hücrelerinin ölümünü sağlıyor. Şayet, hasta aynı zamanda yeşil çay alıyorsa, yeşil çay aksi tesir yapıyor ve tümör hücrelerinin ölümünü engelliyor. Başka bir deyişle, BZM'nin tedavi edici özelliğini yok ediyor. Kemik iliği hücrelerinde meydana gelen problem sonucu ortaya çıkan ve vücudun sağlıklı kan hücresi üretmesine mani olan Akut Miyeloid Lösemi (AML) hastalığı var bir de. Kan kanseri yani. Bu hastalığın tedavisinde kullanılan daunorubicin ilacının dozuyla ilgili çalışmalar gösterdi ki, 60-83 yaş arası yaşlı hastalarda yüksek dozda alındığı takdirde daha etkili oluyor. Bu hastalık malum, yaşlılarda daha sık görülen bir hastalık. 60 yaş üzeri anemili hastalara yüksek doz daunorubicin verildi ve hastalık belirtilerinde yüzde 64 oranında sönme görüldü. Normal dozda ise bu oran yüzde 54 civarında idi. Yaşlı hastalar için ümit verici bir gelişme bu elbette. Çünkü, kan kanserinin tedavisinde çok mesafeler alınmış olmasına rağmen, 65 yaş sonrası için başarı oranı çok düşüktü. Gelelim Kumadin'e. Bu ilaç kan sulandırıcı olarak 30 seneden fazla bir zamandır kullanılıyor. 50 sene önce ise bu ilaç fare zehri olarak sürülmüştü piyasaya. Kumadin'in en olumsuz yanı yiyecek ve hastanın kullandığı diğer ilaçlardan etkilenmiş olmasıydı. Bu durum ilacın dozunun devamlı surette ayarlanmasını gerektiriyordu. Sık sık kan testi lazımdı yani. Hem hastaya, hem hekime eziyet! Aksi takdirde, kanama riski artıyor. Yeni bulunan dabigatran ilaçtan ve gıdadan etkilenişimi ise düşük oranda gerçekleşiyor. Dolayısıyla hem hasta, hem hekim o yorucu süreci yaşamıyor. Azıcık da kök hücre tedavisinden bahsedeyim size. Bu konuda henüz güvenli sonuç alınamadı. Bilim adamları, kaslarında koordinasyon bozukluğu çeken bir çocuğun beynine insan kök hücresi enjekte etti. Dört sene sonra çocuğun beyninde birden fazla tümör görüldü. İnsanoğlunun dna'sı tıpkı parmak izi gibi, kişiye özel. Başka bir vücuttan alınan hücreyi kabul etmiyor. Kıssadan hisse: Kan ve ilik ile ilgili hastalıklar ciddi hastalıklar. Allah kimseye vermesin. Yakalanan var ise, o hastanın sıkı takibi şart. Tedavi esnasında hasta doktorun verdiği ilaçların dışına çıkmamalı, şayet nebatî ajan ve alternatif tıp ürünü kullanıyorsa bunu doktoru ile paylaşmalı. Faydadan çok zarar görme ihtimali var çünkü.