Seçim yaklaştı ya, gündeme peş peşe bomba gibi "yolsuzluk" dosyaları düşmeye başladı. Hemen her gün biri patlıyor. Seçime doğru Türkiye'de yolsuzluk artıyor da ondan gündeme geliyor desen, değil. Muhteva geçmişe ait. Eee, niye peki şimdi açıyor bu dosyalar çiçek gibi? Durup durup da seçim öncesi gündeme getirilmesinin bir anlamı mı var acaba? Vatandaşın en duyarlı olduğu dönem. Boru değil, ahali yetki vereceği adayları tanımak istiyor. Her sese kulak kesilmesinin nedeni de o zaten. Daha bir ince eleyip sık dokuyor!.. Bir tarafta MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural dosya açıyor. Diğer tarafta CHP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Kemal Kılıçdaroğlu. Bu dosyalara ulaşmak onların hüneri olmadığı ayan beyan belli. Kesin, birileri onlara bilgi sızdırıyor. Da...kim? Siyasetçi desen, o yapmaz! Yapmaz çünkü, kendi bindiği dalı kesmek olur bu. Neden kessin, aptal mı?!.. Belediyelerin imar ve fen komisyonlarında hemen her partinin temsilcisi var. O komisyona girebilmek, milletvekili seçilmekten daha zor ama seçilen ihya oluyor. Bir müteahhitten rüşvet alınıyorsa, hepsi adına alınıyor ve sonra aralarında pay ediliyor bu para. A, B veya C partisi fark etmiyor. Hepsi işliyor aynı fiili. Dolayısıyla, bir parti temsilcisi kalkıp diğer bir parti temsilcisini suçlamaz. Menfaatine aykırı! Eee, kim öyleyse? Kim olacak; bürokrat! Bir siyasetçi aleyhine diğer siyasetçiye bilgi sızdıran, dosya veren onlar. Bürokratların da bir hesabı var çünkü: Kendi yetki alanlarını genişletmek! Daha ne olsun? Onların bir taşla iki kuş vuracakları en uygun zaman bu seçim sath-ı mailine girildiği zaman çünkü. Normal dönemlerde siyasetçiyi "yolsuzluk" suçlamasıyla diğer bir siyasetçinin üstüne salmak zor, neredeyse imkansız. Fakat, meydanda seçim havası çalmaya başladı mı, siyasetçiyi tutana aşk olsun. Değil rakibinin üzerine gitmek, gözünü çıkarmaktan bile kaçınmaz bu dönemde. Dosyaların havada uçuşmasının ana nedeni bu. Bürokrat, "Ben de varım" demek istiyor. "Malı götüren" siyasetçiye, Kılıçdaroğlu gibi sazanlar üzerinden mesaj salıyor. "Benim menfaat alanıma girme!" Yani, mesele Kemal Kılıçdaroğlu'nun temiz siyaset yapması veya ahlâklı olması meselesi değildir. Bürokratın, siyasetçiyi siyasetçi ile hizaya getirme meselesidir. Siyasetçi yiyip bürokrat seyredecek değil ya. O da yiyeceğini yemek istiyor. Kavga siyasetçi-bürokrat kavgası. Daha doğrusu ikisi arasındaki menfaat kavgası. "Sınırı aşma!" Şayet sistem "ham hum şaralop" üzerine kurulmamış olsaydı, dürüstlüğün bir anlamı olurdu tabii de yok öyle bir şey. Sistem "götürme" üzerine inşa edilmiş olduğundan değil mi zaten, bugün Türkiye çirkinleşmiş kentlerden geçilmiyor. İmar yolsuzluğundan dolayı hemen hepsi gecekondu istilasına uğramış birer beton yığını. Sözün özü: Sistem kirli iken temiz siyaset olmaz, siyasetçi de!..