Döviz mi, faiz mi?

A -
A +
ürkiye ekonomisinin en büyük handikabı para çıkmazıdır. Müteşebbis insanı çok, büyüme potansiyeli fazla ama parası yok. "Para yok" diye eli böğründe oturacak değil ya; bir şeyler yapıyor tabii.
Bakmayın siz benim "bir şey"ler deyip alternatif sayısını artırdığıma. Neredeyse tek bir şey var yaptığı; borçlanma!
Para "ürkek", para sahibi ise "nazlı"dır. "Hah" deyince borçlanılmıyor. Şart üstüne şart koşar borç veren. Hani "faiz lobisi" deniyor ya, bu lobi vardır ve çok güçlüdür.
Türkiye son senelere kadar "yüksek faiz-düşük kur" politikaları uyguladı. 2001 Şubat Krizi'nden bu yana böyleydi bu. Şimdilerde ise "yüksek kur-düşük faiz"e doğru bir kayış olduğu görülüyor. Neden buna ihtiyaç duyuldu?
19 Şubat 2001 günü Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Toplantısı vardı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Bülent Ecevit'in kafasına Anayasa kitapçığı fırlattı. Toplantıyı terk eden Ecevit, "Bu ciddi bir krizdir" dedi. Gerçekten de öyle oldu. O odadaki "ciddi kriz" tüm ülkeye yayıldı.
Tarihe 21 Şubat 2001 Krizi diye geçen bu krizle birlikte Türkiye'den 7 milyar 600 milyon dolar döviz çıkışı oldu. Gecelik faiz birdenbire yüzde 7 bin 500'e çıktı. 690 bin lira olan dolar 900 bine yükseldi. Nisan ayında ise 1 milyon 161 bin liraya fırladı.
Krizi önlemesi için Türkiye'ye çağrılan Kemal Derviş "Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı" uyguladı. Bu programın hedefi yeniden borç alma imkanı bulmaktı ve bunun için en uygun olanı, "düşük kur-yüksek faiz" politikasıydı: Sıcak para hem kurdan kazanacaktı, hem de faizden. Büyük tavizdi ama başka çare yoktu.
O günün şartları da uygundu böyle bir politika uygulamaya. Uzun zamandır dünya "kur savaşları" dönemi yaşıyordu. Bir ülke parasının değerini düşürüyor ve bu sayede ihracatını arttırıyordu. Japonya mesela. Yen'in değerini düşürdü ve Almanya gibi güçlü rakiplerinden müşteri kaptı. ABD'de bu yolu izledi tabii. Diğer ülkeler bu politikayı uygulamak zorunda kaldı. Dolayısıyla piyasada para bollaştı. Türkiye yüksek faiz vermek suretiyle istediği kadar borçlanma fırsatı buldu.
ABD makas değiştirdi. Piyasadan dolar çekeceği sinyali verdi. Döviz fiyatları yükselmeye başladı. Türkiye de ister istemez "yüksek kur-düşük faiz" politikasına meyletti.
"Yüksek faiz-düşük kur" döneminde ihracatçı çok sıkıntı çekmişti ama döviz cinsi borçlanan sanayici ve müteahhit kazanıyordu. İş dünyası bol bol döviz cinsi borçlandı. "Yüksek kur-düşük faiz" döneminde ise bu bolluk bitiyor. Tam aksine borçlanıp yeni "havalimanı" ya da "otoyolu" yapmanın riski artıyor. Ayrıca döviz kuru kontrolden çıkarsa enflasyon parlaması yaşanır ki, o da büyük risk demektir.
Para politikalarının etki alanı oldukça?karmaşık?ve?çok?bilinmeyenli. Tahterevalli gibi bir tarafı inince diğer tarafı çıkmıyor. Çok fazla ineni ve çıkanı oluyor. Kontrolü de zorlaşıyor haliyle.?İhracatçı?kazanırsa, sanayici kaybediyor. İki tarafın kazanması?için?iç?tasarrufun artması gerekiyor ama o?da?öyle?akşamdan sabaha olacak iş değil...
Ramazan Bayramınızı tebrik eder, sevenleriniz ve sevdiklerinizle birlikte mutluluklar dilerim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.