DP Genel Başkanı Süleyman Soylu'nun çiçeği burnunda bir lider olmasına rağmen siyaset arenasında gösterdiği basireti ve önünde durup duran enkazı kaldırma hususundaki azmini çok beğendim. Hele, bir de projeleri var ki, bayıldım. Bayıldım. Hani, 21'inci yüzyılın popüler deyimi "inovasyon" var ya, işte o kavram; Soylu'nun kafasındaki ana tema. Yatıp kalkıp "DP'yi nasıl yenilikçi bir parti yaparım" diye düşünüyor. "İnovasyon" mevhumu DP ile birlikte anılıyor artık. Soylu'yu neden başarılı buluyorum? Öyle ya; durduk yerde bir kişi veya lider başarılı olmaz ki. Başarılı bulanın gerekçesini de söylemesi lazım. Yoksa, inandırıcı olmaz! Anlatayım: Süleyman Soylu geçen hafta sonu gazetemize geldi; nezaket ziyareti. Bu vesileyle kendisini tanıma fırsatı bulduğumuz gibi soru sorma imkânımız da oldu. İlk soru, Süleyman Demirel'in tavrıyla ilgiliydi: Genel Başkan olmanızı nasıl karşıladı? Elcevap: "Sayın Cumhurbaşkanımıza aday olduğumda da gittim. Genel Başkan seçildikten sonra da. Bana, partinin ayağa kaldırılmasının şart olduğunu ve bunu yapana destek verilmesi gerektiğini söyledi." Eh, bu sözden Süleyman Demirel'den icazet aldığı anlaşılıyor. Ki, şarttı bu. Malum, kendisi "Baba"dır çünkü. Kamuoyu Soylu'yu zaten Tansu Çiller'in oğlu olarak tanıyor. Öyle takdim edildi. Yani, Çiller de onun "Ana"sı. Eee, bu durumda geriye "Partinizin 'ana'sı da var, 'baba'sı da" esprisini patlatmak kalıyordu. Onu da bendeniz yaptım. DP ne yetim, ne öksüz. Şaka bir yana, Soylu'yu çok formda gördüm. Özgürlük, diyor bir kere. Türkiye'de sanayi, ticaret ve hizmet sektörünün... tıpkı spor ve sanat gibi insan kaynaklı olduğuna dikkat çeken Soylu, "Siyaset neden insan unsuru üzerinden yapılmasın" dedi. Çok doğru bir tespit bu. Zaten, insanla yapılıyor. Başka neyle yapılır ki bu iş? denilebilir belki ama hayır! Türkiye'de siyaset öyle görünse bile insan üzerinden yapılmıyor. Varsa yoksa menfaat! Türkiye'de hemen her iş ahbap çavuş ilişkisi üzerinden gidiyor. Dün de öyleydi, bugün de. Süleyman Soylu şimdi bu sistemi gerçek yörüngesine oturtmaya çalışıyor. Kararlı da! "Şayet" dedi Soylu: "Siyaseti insan zekâsı ve emeğiyle yapacaksak ona değer vermeliyiz!" Bu sözün altında yatan gerçek şu: Türkiye'de, en azından DP'de söz teşkilatın olacak! Nasıl? dedim. Nasıl olacak da, teşkilat söz sahibi olacak? Öyle ya. Türkiye'deki partilerin hepsi, merkezden yönetiliyor. Hemen her şey genel başkanın iki dudağı arasında. Lider partisi. Lideri çek, al. Ne parti kalır, ne bir şey! Süleyman Soylu, "Çok basit" dedi. "Tüzük değişikliği yapıp genel merkeze yüzde 6-7'lik bir kontenjan; o kadar. Diğer gerisi teşkilatın. Dilediği gibi kursun örgütünü." Bunun bir faydası da başarıymış. Öyle diyor Soylu. "Türk insanı, aldığı sorumluluğu ifa ederken ince eler sık dokur." Doğru tabii. Şimdiye kadar sorumluluk verilmedi ki adamlara, başarıları test edilsin!.. Yapar mı yapar Soylu'nun bir de, "Türkiye'de her şey siyasetle ilişkilendiriliyor. Bu çok kötü" şeklinde bir sözü vardı ki, çok hoşuma gitti. Gerçekten öyle. Göçmen kuşların arasına bir kanarya kuşunun karıştığı duyulmuş olsun farz-ı muhal. Vatandaş kulak kabartıp siyasetçiyi bekler. "Ne diyecek acaba?" Ahaliyi fazla bekletmeden gelir cevap tabii: "Bu kuşların..." Böyle gariplik olur mu? Şimdi gelelim "Süleyman Soylu bu işin altından kalkar mı, kalkamaz mı?" sorusunun cevabına. Hemen belirteyim ki, Soylu'nun sayılamayacak kadar çok avantajı var. Genç bir kere; etrafına enerji saçıyor. Pozitif, ayrıca. Herkesle çok rahat diyalog kurabilen bir karakter. Eğitimli. İş adamı; dolayısıyla piyasayı yakından tanıyor. Ne yaptığını ve ne yapması gerektiğini bilecek kadar siyasi geçmişi de var. Aile siyasetten geliyor zaten. Neden yapamasın? Soylu'nun sayılamayacak kadar avantajı var. Da.. bir de dezavantajı var ki, siyasi geleceğini o belirleyeceğe benziyor. Siyaseti tabana yaymak ve katılımı artırmak! Tüzük değişikliği falan doğru şeyler ama biri teşkilatı ele geçirdi mi, yandı gülüm keten helva. Koltuk "vızt" diye kayıverir! Eski siyasetçiler, teşkilata fırsat vermenin gerekliliğini bilmiyor muydu sanki? Bal gibi biliyorlardı ama bir bildikleri daha vardı onların. Güç elden gitti mi, koltuk da gider! Dolayısıyla, gücü tek elde toplamak liderliğin birinci kuralıydı. Şimdi, Soylu değişeceğini iddia ediyor bu kuralın. Başka çaresi de yok. İllaki doğru olanı yapması ve çevresini güçlendirmesi lazım. Kendini değil yani. Hasılı kelam, ahalinin beklediği bir yıldız doğuyor. Dileyen gider aydınlanır o ışıktan.