Dünyada farklı, farklı olduğu kadar da etkili bir rüzgâr esiyor; değişim rüzgârı. Batının gözü doğuda, doğununki batıda. Türkiye ise bu yoğun trafiğin tam orta yerinde durup duruyor. Batısı zengin; doğusu fakir. Batıda teknoloji ve para bol; doğu da ise tabii kaynaklar ve insan. Batıda para gani. Buna karşılık doğunun iş gücü var. Teknoloji pahalı, insan emeği ucuz. Tercihi refah olan batıya gidiyor; para kazanmak isteyen doğuya. Zengin batı, doğunun tabii kaynaklarına konmaya çalışıyor; doğu ise ucuz işçiliğine güvenip batıya meydan okuyor. Ya Türkiye, ya Türk insanı? Öyle durduğu yerde durup duracak mı? Yoksa, dünyada yaşanan bu hızlı değişimin ve bir o kadar da acımasız rekabet ortamının içinde kendine bir pozisyon mu alacak? Geçmişte uygulanan statükolar Türkiye'ye hiçbir şey kazandırmadı. Aksine, kaybettirdi!.. Öyleyse bundan sonra statik değil, müteharrik olması; yani, hareket etmesi lazım. İyi de, nasıl yapacak bunu? Sanayi gücü zayıf. Sermaye, yok! Teknoloji, yok! Ticari deha, yok! Yok. Yok. Yok!.. Eee? Ne olacak şimdi bu memleketin hali? Kalkıp yürümesi mümkün mü? Parası yok ki, doğuya gidip yatırım yapsın. Teknolojisi yok ki, Çinli veya Hintli ile "joint-venture" anlaşması yapıp kesesini doldursun. Dolayısıyla Türkiye'nin teknolojiye dayalı endüstrilerde ve sermaye isteyen sanayilerde pek şansı yok! Geriye kala kala hizmet sektörü kalıyor; yani, insan. İnsan ekonomik değeri en yüksek olan makine mutlaka ama eğitimden geçirilmesi şartıyla. Eğitimsiz bir insanın ekonomik değeri ne olur ki? Olsa olsa karnını doyurur! Katma değerinin olması için kalifiye olması gerekiyor o kişinin. Türkiye'nin genç nüfusu var ama mevcut potansiyeli ekonomik hale dönüştürecek lider ve sistemden mahrum bu ülke. Bizimkiler, kürsüye çıkıp "genç nüfusa sahibiz" diye böbürlenmekten öte bir şey yapamıyor. İndikten sonra da ara ki bulasın. Sanki kertenkele. Kaçıveriyor bir deliğe. Şayet Türkiye yeni dünyada yerini almak istiyorsa; mutlaka ama mutlaka insanlarını eğitmesi gerekiyor. İddialı sektörleri tespit edip ona göre eğitim vermesi lazım. Hem de hiç vakit geçirmeden yapması lazım bunu. Demek ki, Türkiye'nin eğitimden daha önce hangi iş kollarını kaldıraç olarak kullanacağına karar vermesi gerekiyor. Lojistik mesela. Dünyadaki gelişmelere bakan herkes lojistiğin önemli bir meslek olduğunu teslim eder. Mal ve hizmetlerin bir ülkeden diğer ülkeye taşınması ancak bu sektörle mümkün. Ayrıca, kargo ve ulaştırma. Türk insanı sıcakkanlı olduğu gibi özünde misafirperverlik mevhumu da var. Bu çok önemli bir özellik. Hele hizmet sektöründe. Türk gençleri host ve hosteslikten garsonluğa; kasiyerlikten bankacılığa; iletişimden sigortacılığa; çiçekçilikten pastacılığa; lokantacılıktan berberliğe; geniş bir yelpazede hizmet verebilir. Bütün dünyaya Türk mutfağını açmak için geç bile kalındı. Bilişim sektörü hakeza. Bilgisayar neyse de internet Türk gençleri için biçilmiş kaftan. Programcılık ve yazılım. Bu meslekler, neden binlerce gencimize ekmek kapısı olmasın ki? Türkiye'nin tarımda da şansı var aslında. GAP başlı başına bir değer ama hani? Hele turizm. Türkiye, 25 milyon turist geliyor diye seviniyoruz. Halbuki, bu rakamı 3'e, 5'e katlayacak potansiyel var bu ülkede. Dünyanın antik kentler bakımından en zengin ülkesi Türkiye. Bu kesin. Doğusu ve batısıyla; güneyi ve kuzeyiyle tarih kokuyor Anadolu toprakları. Kaplıca yönünden de öyle. Jeotermal kaynakların hemen hepsi atıl duruyor. Sağlık, kongre ve fuar turizmi ile Türkiye'nin ihya olması işten bile değil. Yeter ki, planlama yapılsın ve doğru strateji uygulansın. NOT: Mersin Milletvekili Ersoy Bulut, ithal muza uygulanan Gümrük Vergisi'nin kaldırılması halinde Meclis'te yatıp kalkacakmış. Tebrik ediyor ve gönülden destekliyorum kendisini.