Türkiye 2011 yılına da "Kürt" ve "Türban" meselesiyle girdi. Demokratik yapısı problemli yani. Halbuki, çoktan halletmesi gerekirdi bu meseleleri. Halletmeliydi ki, dünya haritasının yeniden çizildiği şu dönemde kendine sağlam bir yer bulabilsin. Olmadı. Olmuyor!.. Eskiden laboratuvarlar, ar-ge merkezleri ve sanayi Batı'daydı. Haliyle, sosyal ve ekonomik düzenini kurmuş insanların ülkesiydi Batı ülkeleri. Doğu ise açlığın ve sefaletin simgesiydi âdeta. Öyle olması da normaldi aslında. Çünkü, Amerika ve Avrupa "daha iyi ekonomi" diye paralanırken; Asya ve Afrika "daha iyi rejim" arayışı içindeydi. Öncelikleri farklıydı yani. Sonuç malum; Batı refahın sembolü oldu. Doğu yoksulluğun! Demek istediğim şu: Rejim kavgası karın doyurmuyor. Rejim kavgası veren ülkeler siyasetçiye, şaire, romancıya, gazeteciye ve ajanlara bol malzeme verir. Hatta, iktidar ve güç yandaşlarını zengin eder ama topluma karnını doyurma fırsatı vermez! Vermedi zaten. Tam bu noktada, "İyi, hoş söylüyorsun da, bak Asya ülkeleri kalkınıyor" diyebilirsiniz. Doğru. Çin ve Hindistan başta olmak üzere Asya ülkeleri kalkınıyor. Hem de Batı ülkeleri ekonomik kriz içindeyken kalkınıyor. Çin dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi oldu. Rekor üstüne rekor kırıyor. Bu nasıl oldu? Yine, Batı sayesinde oldu. Batılı sanayici fabrikasını Doğu'ya taşıdı. Hâlâ da taşıyor. Neden? Batı'da nüfus azalıyor. Tüketim düştü. Adamlara yeni pazar lazımdı, onlar da Doğu pazarına konuşlandı. Ar-Ge merkezleri yine Batı'da ama fabrikalar Doğu'da. 3-4 milyar nüfuslu bir pazar. Neden gitmesinler ki? Adamı fabrikanda çalıştır, akşam da bir mal sat ona ve verdiğin parayı geri al! Bundan iyi ticaret mi olur? Avrupa'da ürettiğin malı gemilere yükleyip Asya'ya satacağına; yerinde üret ve sat! İşçiliğin ucuz olması da ayrı bir kazanç. Asyalı yöneticilerin tek rolü var bu değişimde; o da şu: Avrupalı yatırımcıya kapıları kapamamış olmaları. Elleri mahkûmdu bir yerde. Asya halkı açlıktan ölme noktasına gelmişti çünkü. "Çin büyüdü" diyen; "Çin'deki Batı sermayesi büyüdü" demek istiyor aslında. Bu noktaya dikkat çekmekle; "yerli-yabacı sermaye" muhabbetine kapı açtım ama olsun. Sermayenin milliyeti kalmadığını ifade edip kapatacağım bu mevzuu. Çünkü maksadım; sözün kuyruğunu Türkiye ile bağlamak. Bu sermaye transferi ve sanayileşme hareketi önümüzdeki senelerde de devam edecek hiç şüphesiz. Türkiye'nin bu değişim içinde nasıl bir pozisyon alacağını merak ediyorum doğrusu. Şayet Türkiye, "Kürt" ve "Türban" meselesini halledemez ve bu meseleleri rejim kavgasına dönüştürürse; vay ki vay bu ülkenin haline! 10-15 sene sonra çıkar bunun acısı ve faturası çok ama çok ağır olur!