Türkiye'de her sene yaklaşık bin 500 kişi iş kazası sonucu hayatını kaybediyor. Halbuki iş kazalarının yüzde 98'i, meslek hastalıklarının ise tamamı önlenebilir. Yeter ki gerekli tedbirler alınmış olsun.
Türkiye?o?tedbirleri almadığı için dünyada en fazla ölümün yaşandığı üç ülkeden biriydi daha düne kadar. Avrupa'da ise birinci.
Türkiye 30 Haziran 2012 tarihinde çıkarılan 6331 Sayılı "İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu" ile bu gidişata bir dur deme kararı aldı. O tarihten itibaren 50'den fazla işçi istihdam eden iş yerlerine, iş güvenliği uzmanı istihdam etme mecburiyeti getirildi.
Türkiye'de bir milyon 700 bin civarında iş yeri var. Kanunun çıktığı tarihte mevcut iş güvenliği uzmanı sayısı 7-8 bin civarındaydı. Bugün verilen eğitimler ve yapılan imtihanlar sonucu bu sayı 35 bine çıktı. Yeterli değil tabii.
İş?yerleri?uzman?istihdam?etmekten imtina ediyorlar ama unutmamalılar ki, herhangi bir iş kazası sonucu karşılaşılacak olan maliyet, uzman istihdam etmenin getirdiği maliyetin 200 katı!
Burada en kritik soru şu: "Bir iş yeri bu kadar uzman istihdam etmeye nasıl dayansın?" Öyle ya, istihdam edilmesi gereken sadece iş güvenliği uzmanı değil ki, iş yeri o maliyeti sineye çeksin! Doktor da istihdam etmesi gerekiyor,?hemşire?de. Yeminli yeminsiz mali müşavir de. Kreş açması bile kanunlaştı, kanunlaşıyor.
Eh, bunların hepsini üst üste koyunca, müthiş bir maliyet çıkıyor ortaya. İş yerlerinin bütün bu maliyetleri sırtlanması pek de kolay değil hani.
De... Bir tarafta emniyet ve iş güvenliği var, diğer tarafta?maliyet. Yardan mı geçersin, serden mi? Şayet bir iş yeri faaliyetine devam etmek istiyorsa bunun her ikisini de yerine getirmek?mecburiyetinde.?Eskisi?gibi baret?takmadan?inşaat alanına girmek ya da?emniyet?kemeri?takmadan bina cephesine tırmanmak dönemi yok artık.
Peki, kâr ne olacak? Maliyetler bu kadar artmışken, kâr etmek mümkün mü? Mümkün tabii ama değişimi göze alma şartıyla. Küçük olsun benim olsun dönemi bitti. Bunu hatırdan çıkarmamak lazım bir kere. Şirketlerin ya sermaye artışı yapıp katma değeri yüksek mal üretmenin yolunu bulmaları gerekiyor. Ya da buna güçleri yetmiyorsa, sermayelerini birleştirip daha güçlü bir pozisyona girmeleri.
Türk işletmelerine bakıldığında, hemen?hepsinin?hem?sermaye artırımına hem de birleşmeye ihtiyaçları?olduğu görülüyor. Maliyetlerin?bu?kadar?arttığı?şu?dönem onlar için bir fırsat aslında. Mademki bu tür maliyetlerden kaçmalarına imkân yok, o halde gelirlerini arttırmaları?lazım.?Onun?yolu da sermayenin büyütülmesinden?ve?katma?değeri?yüksek üretimden geçiyor. İş güvenliğini ve işçi?sağlığını?hiçe?sayıp para kazanma dönemi kapanıyor çünkü.
Risk yönetimi diye bir kavram var. Türk işletmelerine yabancı olmayan bir kavram bu. Zor dönemlerde para kazanma becerisi gösterdiler. Bu da zor bir dönem ama bu riski bertaraf etmeleri halinde hem kârları artar, hem de sürdürülebilir bir yapıya kavuşurlar. Bu riski fırsata çeviren yaşar, çeviremeyen yok?olup gider.
Hasılı kelam; yaşamak için yenilenmek ve eğitim şart.