Türkiye ekonomisine ivme kazandırmak ve rekabet şansını arttırmak maksadıyla her iktidar döneminde bir dizi tedbir alındı. Organize sanayi bölgeleri (OSB) bunlardan biri mesela. Hemen her şehrin bir OSB'si var şimdi. Kimilerinde ise 3'ü, 5'i buluyor OSB sayısı. Hakeza Serbest Bölge. İhracatı arttırmak ve yabancı sermaye çekmek maksadıyla kullanılan bu ekonomik enstrüman da yaygınlaştı. Ayrıca, işe de yaradı. Bugün 57 bin kişiye istihdam sağlıyor bu serbest bölgeler. İlki Mersin'de açılan ve 1987'den bu yana faaliyet gösteren Mersin Serbest Bölgesi 50 milyar dolarlık bir ticaret hacmine ulaştı. Diğerleri ile birlikte 21 oldu Türkiye'deki serbest bölge sayısı. Bilim ve teknoloji nasıl hızlı değişiyorsa, ekonominin kuralları da aynen öyle değişiyor. Şartlar değişiyor, sistemler değişiyor ve bu değişime ayak uyduran kalıyor, uyduramayan gidiyor. Türkiye gelişmek isteyen ve aynı zamanda da bu değişimi gerçekleştirmek için gerekli olan potansiyele sahip bir ülke. En büyük sermayesi de hiç şüphe yok ki, insan kaynağı. Genç nüfus ve vasıflı insan. Teknoparkların kurulması da öyle. Türkiye'nin değişime uyum sağlamasının en canlı örneğini bu merkezlerde görmek mümkün. Dünya teknolojinin tadını aldı ve Ar-Ge faaliyetlerine ciddi finans ayırıyor senelerdir. Türkiye Ar-Ge için fazla fon ayıramadı ama hiç olmazsa kabiliyetli insanların çalışmalarını sürdürebilmelerine imkân sağlayan bazı tedbirler aldı: Teknopark! Araştırmacı kişi ve kurumların âdeta saldırısına uğrayan bu teknoparklar gün geçtikçe çoğalıyor ve aynı zamanda da üniversite-sanayi iş birliğinin yeşerdiği alanlar olup çıkıyor. Teknoparkların özelliği sadece Ar-Ge iklimine zemin hazırlamak değil elbette ki. Sanayiciye katma değeri yüksek ürün satma imkânı ve pazarda devamlılığını sürdürme fırsatı da sağlıyor. Türkiye büyüyor ve daha fazla teknolojiye sahip olma ihtiyacı da hızla artıyor. Artık Serbest Bölge ve OSB'ler yetmez oldu. Daha büyük projelere ihtiyaç var. Sistemin kendisini yenilemesi lazım. İşte bu ihtiyacı karşılaması için yeni araçlar devreye sokuluyor. Özel Ekonomi Bölgesi adı verilen bu yeni nesil serbest bölgeler, sadece sanayi üretimi yapan bölgeler olmaktan çıkarılıyor ve içinde hizmet sektörünü, ar-ge'yi ve teknolojiyi barındıran dev bir organizasyon haline dönüştürülüyor. Lojistik de olmazsa olmazı haline geliyor tabii bu yeni bölgelerin. Geçen hafta sonu Gaziantep'te gerçekleştirilen çalıştayda masaya yatırılan Özel Ekonomi Bölgeleri Projesi, tahminlerin ötesinde ilgi gördü. Bu gidişle 3-5 ay içerisinde ilk uygulamasını göreceğiz sanırım. Zafer Çağlayan, Çin başta olmak üzere, dünyanın çeşitli ülkelerinde de serbest bölge açacaklarını ve bu sayede Türk firmalarının orada daha iyi şartlarda üretim yapma fırsatını yakalayacaklarını söyledi. Şayet bu sistem başarılı olursa, Türkiye'nin döviz talebi azalacak ve dolayısıyla "cari açık" baş edilebilir bir seviyeye inmiş olacaktır.