Türkiye'de 1.5 milyon kişi işsizmiş! Ne gam? Ülkeyi yönetenler çözemediyse de vatandaş işsizlik meselesinin çaresini buldu. "Biri Bizi Gözetliyor?" "Gelinim Olur musun?" "Size Anne Diyebilir miyim?" gibi reality show programları, Türk toplumunun hem meşgale, hem de geçim kapısı olup çıktı. Bu kadarla kalsa yine iyi. Diğer taraftan, "Popstar"la başlayan ve iki şarkı sözü bilen gençlerin birbiriyle kıyasıya yarıştığı programlardan geçilmiyor. O da yetmezmiş gibi kimi genç kız 'beyaz atlı prens'ini, kimi dokunduğu an insan haline dönüşecek 'kurbağa'sını arayıp bulmak için salındı ülkenin dört bir bucağına. Şimdi ekran, gelin ve damat adayları ve tabii kaynanalar ordunun işgali altında. Ah, pardon! Bu kadar yarışmacının performansını ölçen jüriler var bir de. Onları unuttum. Sunucu, müzisyen, kostümcü, ışıkçı... derken koca bir endüstri çıktı ortaya. "Kafamda bardak kırdım, ver bin dolar!" "Gelin adayını paçavraya çevirdim, ver 2 bin 500 dolar" "Şaka yapan gence kafa attım, ver bin 500 dolar!" "Canlı yayında bayıldım, ver 800 dolar!"... Ha Türk televizyon ekranı, ha Roma'daki arena. Birinde geçler atılıyor aslanın önüne, diğerinde gladyatörler! Varın, yaşanan ekran kirliliğinin kaç 'desibel' olduğunu siz düşünün! Gözüne ışık tutulan tavşan gibi ekrana kilitlenip işi gücü unutan, hızını alamayıp canlı yayına katılarak bağırıp çağıran kadın seyircileri saymıyorum bile. Bu işten en fazla nemalanan kesim, magazinciler tabii ki. Bütün bu şamatayı onlar koyuyor halkın önüne. İşleri bu çünkü. Böylesine bir yozlaşmadan elbette ki rahatsızım. Da, geçici olduğunu bildiğim için üzerinde fazla durmuyorum. Dedim ya, yaşamaya çalışan milyonlarca insanın "denize düşen yılana sarılır" hali bu. İşi gücü olsa, bu insanlar neden böyle nahoş bir curcunanın içene atsın ki kendini?!. Bu ekran kirliliğini bir bağımlılık olarak algılamamamın bir başka sebebi daha var. Hem de, güçlü bir sebebi. Gazetemiz Türkiye'nin magazin ekibi Magazin Gazeteciler Derneği'nin 'Oscar'ı sayılan büyük ödülünü aldı geçenlerde. Ben ödülde değilim. Arkadaşların hepsi zımba gibi. Hep alıyorlar zaten. Benim dikkat çekmek istediğim; ödüle layık görülen haberin konusu. İlk bakışta, Magazin Gazeteciler Derneği (MGD) bindiği dalı kesmiş gibi bir intiba bırakıyor insanda ama öyle değil aslında. Evet, magazin habercisinin işi, magazin haberi yapmak. Televole'yi yapan da onlar. M. Kurtbay Önür ve Muammer Yaşar'ın Türkiye gazetesinde yayınlanan "Televole Batağı" haberine ödül veren de onlar. Tenakuzu görüyor musunuz? Ekonomi de gazetecinin ilgi alanına girer, siyaset de, magazin de. Gazete, dergi ve televizyonlar hepsiyle ilgili haberler yapıp yayınlıyorlar ama toplumun ilgisi, siyasete fazla magazine az olabileceği gibi; magazine fazla, ekonomiye az da olabiliyor. Bu gazetecinin değil, toplumun tercihi. Gazeteci, ilgi gören konuları daha fazla gündeme getirir tabii. Arz-talep meselesi çünkü. Gündeme getirdi, diye gazetecinin o işten memnun olduğunu sanmayın sakın. Memnun olsalardı, İki arkadaşımıza bu ödülü verirler miydi? RTÜK Başkanı Fatih Karaca, "Ekranlar kirlendi" diye feryat ediyor haklı olarak ama dediğim gibi biraz sabır. MI ACABA?!. Çin takvimine göre dünya kibriyle tanınan "horoz yılı"na girmiş ve 2005 inişli çıkışlı olacakmış... Çin düşünsün, biz zaten hep 'horoz yılı'ndayız! Kiracı, 'ev rutubetli' diye indirim isteyebilecekmiş... 'Ben bu evde oturmam kardeşim' dediği günleri de görürüz inşallah! Beyin 25 yaşından önce olgunlaşmıyormuş... 25 yaşından büyük bir kadın gördünüz mü siz hiç?