Medyada pek fazla yer almadı ama geçen hafta gerçekleştirilen "İstanbul Sanayi Forumu" sanayici ile bürokratı bir kere daha buluşturdu. İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından gelenek hale getirilen bu forumda, her şeyden önce taraflar birbirlerini daha iyi tanıma ve problemleri tüm çıplaklığıyla tartışma imkanı buluyor ki, dünyalara değer. "Telefon yok, odaya girip çıkan sekreter yok! Bürokrat, hiçbir kesintiye uğramadan anlatılanları dinleyip not alıyor" diyen Hüsamettin Kavi, Ankara bürokratına bir mesele anlatmanın çok zor olduğuna işaret etti. Bu zorluk, elbette ki bürokratın zinhar algılama eksikliğinden veya vurdumduymazlığından kaynaklanmıyor. Sistem böyle! Bu forum sayesinde sistemin dışına çıkılıyor bir nevi ki, o yönüyle çok önemli. İSO Meclis Başkanı Hüsamettin Kavi'nin ayaküstü yaptığımız sohbet esnasında anlattıklarını dinledikçe içim burkuldu. "Yeni başkan olduğum yıllardı" dedi Kavi. "Ankara'ya gidip bütün bakanlıkları dolaştım. Bürokratların hemen hepsiyle görüştüm. Sanki görüşen ben değilim. 'Tık' yok! Ne arayan var, ne soran! Şaşırdım tabii. Bu konuda daha tecrübeli olan duayenleri dinledim de anladım vaziyeti. Bu tür ziyaretlerden Ankara'nın kılı bile kıpırdamazmış. 'Bir daha, bir daha gideceksin' dedi o dostum. Bu işin gerçekten böyle olduğunu daha sonra yaşayarak öğrendim." Bürokratın ilgisini çekmekle iş bitmiyor ki. Müsteşar veya genel müdür... o bürokratın da bağlı olduğu bir bakan var. Bakan, "Olur" demeden, hiçbir şey olmuyor. Bakan'a "olur" dedirtmek için onun makamını da su yolu yapmak lazım geliyor tabii. Burası Türkiye. Yok öyle! Kim hangi işini bakanla halletmiş de Kavi halledecek? Bakan da nihayetinde Başbakan'ın ağzına bakıyor!.. Aradan seneler geçti, köprünün altından çok sular aktı ama teamül hep aynı. Başbakan demeden hiçbir şey yapılmıyor bu ülkede. Herkes işini yapsın Kavi ile yaptığımız sohbete Türkiye İhracatçılar Merkezi (TİM) eski Başkanı Okan Oğuz da katıldı. Onun derdi daha başka. "Bir zamanlar" dedi Oğuz. "Avrupa'nın parmakla gösterdiği Türk müteşebbisleri bugün Mısır'a, Çin'e, Rusya'ya, Bulgaristan'a gidiyor!" Daha iyi değil mi? Gitsin!.. "Kazın ayağı öyle değil ama" dedi, Okan Oğuz. Oraya giden Türk müteşebbisleri, ülkede zaten kıt olan sermayeyi de beraberlerinde götürüyorlar tabii. Ayrıca, Türkiye global rekabet sahnesinde rol alacak fazla oyuncuya sahip bir ülke değil ki; sağa sola gidenlerin eksikliğini çekmesin!.. Neden gidiyor bu iş adamları? Elektrik, su, doğal gaz gibi girdi fiyatları çok yüksek de ondan. Vergi ve SSK kesintisi işletmelerin belini büküyor da ondan! Ülkenin sanayi ve tarım envanteri yok da ondan!.. Çelişkiyi görüyor musunuz? Bir taraftan yabancı yatırımcı çekmeye çabalıyor, diğer taraftan da yerli yatırımcıyı kaçırıyor benim güzel vatanım! Size bir örnek daha vereyim. De... Güler misiniz, ağlar mısınız; artık kararı siz verin! Türkiye'nin nasıl bir sistemle çepeçevre sarıldığını da görün aynı zamanda. 3 Aralık günü malum "Dünya Engelliler Günü" idi ve Türkiye de bu gün geldiğinde engelli insanlarını hatırlıyor ve onlara "kör", "topal" demek yerine "engelli" demenin daha medenice bir davranış biçimi olacağını karara bağlıyor. Daha önceleri ise "özürlü" denilmesi için mutabakat sağlanmıştı. İfade tarzını sürekli olarak değiştiriyor ve böyle yapmakla o insanları adam yerine koyduğunu sanıyor! Yapılan araştırmaların sonuçları çok vahim. Türkiye nüfusunun yüzde 12.3'ü, yani 8.5 milyon kişi özürlü. Evden dışarı çıkamadıkları için görülmüyorlar ve biz de Türkiye'nin böyle bir problemi olmadığını kabul edip yolumuza devam ediyoruz. 3 Aralık gününü Türkiye yine usulen gündeme getirdi. Hatta, yürüme engelliler için tekerlekli sandalye bağışlayanlar bile oldu. En çok akülü sandalye bağışlayan kim biliyor musunuz? Belediyeler!.. İşi, yol ve kaldırım yapmak olan belediyeler sandalye bağışlıyor! Yol mu var da o engelli vatandaş sandalyeye binip sokağa çıksın? Türkiye'de belediyecilik anlayışı bu işte! Engelinin rahatça yürüyebileceği kaldırım yapacağına, adam kalkıp sandalye bağışlıyor. Sanki görevi! Önce kaldırım yap be adam! Sandalyeyi kim olsa verir. Yoook! Olur mu öyle şey? Adamın önüne fırsat çıkmış! Kaçırır mı? Sandalye vermek şov yapmaya çok müsait çünkü.