Sizi rakamlara boğmadan bir meseleye dikkatinizi çekmek istiyorum. 1960 yılında dünyanın toplam GSYH değeri 1 trilyon 350 milyar dolar iken; 2010 yılında 63 trilyon 300 milyar dolara ulaştı. Neredeyse 48 katı. Kişi başına düşen GSYH de farklı bir grafik çizdi bu süreç içinde ve 1960 yılında 447 dolar iken, 21 kat artarak; 2010 yılında 9 bin 175 dolar oldu. Dünyanın ürettiği millî gelir artarken; bu gelirden kişilerin aldığı pay azalıyor! Enteresan değil mi? Enteresan olmasına enteresan ama izahı var bu durumun. Dünya zenginleşiyor ama azınlığın lehine bir zenginleşme bu! Son yüzyılda petrol ve doğalgaz kaynaklarını elinde bulunduran ya da kontrol eden ülkeler zenginleşti, enerji ithal edenler ise ayakta kalma mücadelesiyle geçirdi koca bir asrı. Önümüzdeki 30-40 senenin ekonomi politikaları yine petrol ve doğalgaz üzerine inşa ediliyor. Nasıl edilmesin ki? Tahminen 100 trilyon dolarlık bir rezerv var ve bunun önemli bir kısmı Basra Bölgesi ve Hazar Havzası'nda. Kontrolü elinde bulunduranlar zenginleşmeye devam ederken, enerji ithal eden ülkeler "ölmedim, ayaktayım" şarkısıyla teselli etmeye çalışacak kendilerini ve halklarını. Son 10 senede dünyada bariz iki şeye şahit oluyoruz. 1) Ülkelerin "enerji kaynakları"nı kontrol isteği. 2) "Sermaye"nin Doğu'dan Batı'ya doğru hızlı bir şekilde yer değiştirmesi. Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da estirilen "Arap Baharı" rüzgârı da Suriye ile devam eden sürtüşme de hep bu "enerji kaynakları"nı kontrol etme isteğinin bir sonucu. "Sermaye Transferi" de öyle. Batı, Çin ve Hindistan gibi iki pazar buldu kendine. Yatırımlarını nüfusu yaşlanmış Avrupa'dan Asya'ya kaydırıyor. Asya'nın 2010 yılı dış ticaret büyüme oranlarına baktığımızda "dünya ortalaması"nın iki katı arttığını görüyoruz. Dünya ihracatında Asya'nın 2010 yılı payı yüzde 39'a ulaştı. 2009'da yüzde 35 idi bu oran. Her sene artıyor yani. Aynı dönemde Avrupa'nın payı yüzde 44'ten 39'a düştü.?Amerika?ise?yüzde 17 seviyesinde kaldı. Türkiye'de de son 10 senede dikkat çekici değişiklikler oldu aslında. 2002 yılında 36 milyar dolar ihracat gerçekleştiren Türkiye, 2011 yılında 135 milyar dolar tutarında ihracata ulaştı. Neredeyse 4 kat artış. Ki, hiç de küçümsenecek bir başarı değil bu. Şurası bir gerçek ki, bunu Doğu'ya kayan Batı sermayesi sayesinde gerçekleştirdi. Türkiye son 9 senede 115 milyar dolar yabancı sermaye çekti. De... Türkiye'nin önündeki en büyük handikap enerji. Türkiye enerjiye çok büyük bedel ödüyor ve dünyanın en pahalı elektriğini kullanıyor. Bu da nihayetinde dönüp dolaşıp ülkenin ekonomik büyümesini engelliyor. Çare bulması lazım. En doğru çare de dünya devlerinin başlattığı "Enerji Kaynakları"nı kontrol etme oyununda rol alması. Türkiye'nin bu oyuna dahil olmasını kimsenin kınama hakkı olmadığı gibi "gereksiz" bulma lüksü de yok. Önemli olan bu oyunda "ne katkı" verdiği ve karşılığında "ne istediği" meselesi. Dolayısıyla iktidarın ve muhalefetin bu "kazan-kazan" formülüne odaklanması gerekiyor. Gerisi laf-ü güzaf!