Formula 1 Türkiye Grand Prix'sinin ikincisi yapıldı. 2.5 milyar insanın izlediği bu yarış Türkiye'ye hem para, hem itibar kazandırdı ve hem de tanıtımı yapıldı ülkenin. Bir taşla üç kuş! F1'in sponsoru olan Petrol Ofisi organizasyonda müthiş bir performans gösterdi ve her şeyi profesyonelce yaptı. Bütün bunlar takdire şayandı. Yarışları izlemek için İstanbul Park'a giden vatandaşlar İETT otobüsleriyle sıkıntı çekmeden alana ulaştılar. Özel aracıyla gidenler de öyle. Park problemi bile yaşamadan gidip döndüler. Bazıları ise hava yoluyla gitmek istedi yarış alanına. Onları taşıyan hava taşıma firmaları da başarılıydı. Para da kazandılar tabii. Neresinden bakarsan bak, başarılı organizasyon. Bununla da kalmıyor F1 yarışının beraberinde getirdiği. Güler Sabancı, "Yarış, Türkiye'nin tanıtımı kadar iş ortaklarıyla yakın ilişkiler kurmak açısından da önemli rol oynuyor" dedi mesela. Yarış için İstanbul'a gelen ortaklarıyla hafta sonuna kadar birlikte olmanın bir işletme için ne kadar önemli olduğunu düşünebiliyor musunuz? Her saniyesi dolu olan bir iş adamıyla baş başa geçen birkaç gün. Büyük fırsat!.. Son senelerde gerçekleştirilen bu gibi başarılı organizasyonlar, Türkiye'nin yüz akı oldu. "Beceremez" denilen Türkiye, becerdiğini gösterdi dünya âleme. Sporda, kongre turizminde, fuarcılıkta elde edilen başarıları kim inkâr edebilir ki? Tabii bu işler kendiliğinden olmuyor. Akîl insanlar ve onları çatısı altında barındıran firmalar bir araya geliyor ve onların tecrübeleriyle ulaşılıyor bu başarıya. F1'e ev sahipliği yapan İstanbul Park'ın işletmecisi olan TOBB ve İTO'yu da ihmal etmemek lazım, bu başarılı kurum ve kuruluşları sayarken. Şayet İstanbul Park olmasaydı, bu başarı da olmazdı. Şark kurnazlığı Türkiye, bu görkemli şovun tadını çıkaracağı yerde, bir hamle daha yapıp çayın taşıyla çayın kuşunu vurmaya kalkıştı! Dünyanın çeşitli ülkelerinde F1 yarışlarını izleyen 2.5 milyar insanın kulaklarında "Türkiye" ve "İstanbul" nidalarının çınlamasını fırsat bilip işin içine bir de KKTC'yi soktular. Yarışmanın galibi Ferrari Pilotu Felipe Massa'ya ödülünü KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'a verdirdiler. Maksat, KKTC'nin tanıtımı!.. Ne var bunda diyeceksiniz, biliyorum. Çok şey var. KKTC'nin tanıtıma ihtiyacı yok bir kere. Bu şirin ülkenin daha çok tanınmaya ve problemlerinin çözülmesine ihtiyacı var. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nun ve İTO Başkanı Murat Yalçıntaş'ın iyi niyetinden asla şüphe etmiyorum. Her ikisi de memleketine sevdalı iki gönül adamı. Ülkeleri için her türlü fedakârlığı yapmaya aday iki yiğit insan. Da... her şeyin bir usulü, adabı var; hele bu tür diplomatik inceliği olan meselelerin. Bu mevzuunun daha önceden tartışılması ve nasıl bir strateji izleneceğinin tespiti gerekirdi. Yapılmadı. Ayaküstü verilen kararlar, iyi niyetli de olsa, insanın başını ağrıtabiliyor!.. Fırsatçılığa karşı değilim. Bu gibi fırsatları değerlendiremediğimiz için çok gerilerde kaldık. Elimizden uçup giden kuşun haddi hesabı yok. Böyle bir gerçeği de var bu ülkenin. Ancak, "fırsatçılık" ile "Şark kurnazlığı"nı birbirine karıştırmamak lazım. 40-50 ülkenin televizyon kanalı canlı yayın yapıyor. Her şey süper iyi. Adrenalin yükselmiş. Her Türk'ün gurur duyduğu bir gün. Hisarcıklıoğlu, Yalçıntaş'ı arıyor; o da daha başkalarını ve karar veriliyor. "Ödülü Talat versin!" Neden? KKTC'nin tanıtımı olsun!.. Rumlar hemen tepki gösterdi tabii. Otomobil Sporları Federasyonu Başkanı Mümtaz Tahincioğlu, "Başımız ağrıyacaktır" dedi. Ağrıdı da!.. Uluslararası Otomobil Sporları Federasyonu (FIA) soruşturma açtı. Gerekçe ise "Yarışmanın siyasi tarafsızlığının tehlikeye atılması!" Bunun en bariz örneği İspanya'da yaşandı 1997 senesinde. Avrupa Grand Prix'sine ev sahipliği yapan İspanya o seneden sonraki yarışlardan çıkarıldı. Rumların tepkisi pek o kadar önemli değil ama atılan taş, ürkütülen kurbağaya değecek mi acaba? Bu hareket elin adamının, "Yahu, bu Türkler hep böyle" diye düşünmesine sebep olursa; daha doğrusu, zaten var olan bu düşüncelerin pekişmesine sebep olursa, ne olur?