Asker adaylarının hangisinin karacı, hangisinin denizci olacağını tespit etmekle görevlendirilen subay; kendisine göre pratik bir yol bulmuş. Avucundaki fındığı gösterdiği aday "fındık" derse, "Geç, bu tarafa" diyor ve onu karacıların arasına gönderiyormuş. "Finduk" diyeni ise hiç tereddüt etmeden denizci yazıyormuş. Kuyruğun gerilerinde duran Temel durumu çakmış tabii. Denizci olmaya da hiç mi hiç niyeti yokmuş. Sıra kendine geldiğinde "Ne bu" diye soran komutanın avucundaki fındığa bakıp omzunu çekmiş. Bir daha sormuş komutan, yine omzunu çekmiş. Bir daha, bir daha derken Temel iyice bunalmış ve "Demeyrum" deyivermiş!.. Karadeniz'de yaşanan fındık hikâyesi bana bu fıkrayı hatırlattı. Fındık fiyat stratejisini tespit ederken dünya piyasasındaki arz ve talebi göz ardı etmemek lazım. Çünkü, iç piyasadan çok dış piyasaya satılıyor bu ürün. Dünya senede 700 bin ton fındık tüketiyorsa, bunun 500 bin tonunu Türkiye'den karşılıyor. İç tüketim ise 100 bin ton civarında. Fiyatın oluşmasında en büyük unsurlardan birisi de hiç şüphe yok ki, rekolte. Diyelim ki o sene iklim müsait değildi veya don gibi tabiî felaketler yaşandı ve mahsul az oldu. Arz talebi karşılamıyor haliyle. Bu durumda fındık fiyatı otomatikman yükseliyor. Şayet, rekolte yüksek çıkmışsa fiyat da ister istemez düşüyor tabii. Bunun önüne geçmenin tek bir yolu var, o da; stok. Arz ve talebin dengelenmesi yani. Ne kadar talep varsa, o kadar ürün sürülüyor piyasaya ve böylece fiyatların baş aşağı gitmesi önleniyor. Ancak, stok kolay değil; maliyeti var bu işin. Fındık 2-3 sene bozulmadan depoda tutulabiliyor gerçi ama dediğim gibi bu seneki ürünü gelecek seneye kadar stokta tutmanın bir maliyeti var. Müstahsil, genelde fakirdir. İlaç ve gübreyi satın alırkan dahi zorlanıyor. Kaldı ki, stok maliyetini göğüslesin; mümkün değil!.. Fiskobirlik gibi kooperatifler işte bu noktada devreye giriyor. Müstahsile finans desteği sağlamak ve zor gününde onun yanında olmak gibi bir fonksiyonu var çünkü bu kurumun. Süs olsun diye kurulmuyor yani bu kooperatifler. Teşvikler yerini buluyor mu? Fındık zahmetli bir ürün. Hadi, müstahsil ilaç ve gübre masrafını bir şekilde halletti diyelim; bir de mahsulün toplanması var. İş oraya geldi mi, müstahsil naçar kalıyor. Fındığı elle toplamaktan başka çare yok çünkü. Ya kendi aile fertleriyle yapacak bu işi, ya da ücretini verip işçiye toplattıracak. İşçi ücreti hem yüksek, hem de peşin ödenmesi lazım. Hangi müstahsil yapabilir ki bunu? Zor!.. Bu kadar izahattan sonra bir toparlama yapmak gerekirse; arz ve talep dengesini iyi kurmak şart bir kere. Bunu yapmak için ise elde doğru rekolte tahminlerinin olması lazım. Şayet Türkiye, bu iki hususta başarılı olabilse, dünya fındık borsasını kendi lehine yönlendirecek ama bu basireti gösteremiyor bir türlü. Gösteremiyor, çünkü, o kritik an geldiğinde kooperatif ayrı telden çalıyor, tüccar ayrı telden. Siyasetçi ise çok daha ayrı telden! Bunun nasıl olduğunun kritiğine geçmeden önce tüccar ve hükümetin rolüne de şöyle bir bakmak lazım. İhracatın 2 milyar dolar olmasında bu adamların rolü inkâr edilebilir mi? Ya, iç piyasadaki "aganigi naganigi" vaziyetine ne demeli? Madem hizmet veriyorlar, o hizmetin karşılığında da bir ücret alacaklar gayet tabii ki bu adamlar. Hükümete gelince: Dünyanın hemen her ülkesi tarımı destekliyor. Çeşitli teşvik primleri mevcut. Ancak, burada çok önemli bir husus var. Teşviklerin illaki yerini bulması lazım!.. Tarıma destek veren hükümet, ödemeyi kendi cebinden yapmıyor. Vatandaşın ödediği vergiyle yapıyor bunu. Dolayısıyla, verdiği teşviklerin geri dönmesi lazım. Başka bir ifadeyle, ülke ekonomisine katma değer sağlaması lazım bu desteklerin. Bizde nasıl oluyor bu iş? İşte zurnanın 'zırt' dediği yer burası. Daha hasat mevsimi başlamamış. Rekolte belli değil. Şom ağızlının biri kalkıp "Bu sene rekolte 700 bin ton olacak" deyiveriyor. Aslı astarı yok ha. Burası Türkiye, ağzı olan konuşuyor. Bir başkası da "Kesin 800 ton olur" diyor. Hayda, ayıkla pirincin taşını. Strateji, konsensüs hak getire. Her şey bir kenara bırakılıp siyasi şov başlıyor. "Bu iktidar, çiftçiyi ölüme mahkum etti!.." Cevap gecikmiyor tabii. "Biz sizin döneminizi de biliyoruz. Köylüye traktörünü sattıran siz değil miydiniz?" Bu saatten sonra fındık ekonomik bir ürün olmaktan çıkıp siyasi bir meta olup çıkıyor. Sonrası malum. "Ver oyu, al parayı!"