Batılı birçok şirket yatırım için Türkiye'ye geliyor. Daha bugün 600 İtalyan firması bekleniyor. Körfez sermayesinden bile ilgi var. 'Bayram değil, seyran değil eniştem beni niye öptü?' misali bu ilginin sebebi ne? Türkiye AB üyesi olmadan önce pozisyon almak istiyorlar da ondan!.. AB üyesi olduğunda Türkiye bugünkü Türkiye olmayacak çünkü. Prestiji arttığı gibi imkanları da genişleyecek... Böyle bir fırsatı kim kaçırmak ister?.. Fırsat sadece AB üyesi olunca mı var? Değil tabii. Müzakere sürecinde de var bu fırsatlar, hem de fazlasıyla. Ancak, bu süreçte bazı şirketlerin kapanıp gideceği de başka bir gerçek! Bunu da hatırdan çıkarmamak lazım. Yabancı şirketlerin hem parası var, hem know how'ı hem de vizyonu. Türk şirketlerinde ise hiçbirisi yok bunların. Halbuki, müzakere sürecini tamamlayacak olan Türk şirketleri, daha doğrusu KOBİ'ler. Önünde açılan fırsat kapılarını gösteren bir yol gösterici olmadan KOBİ'lerin bu süreci tamamlaması mümkün mü? Değil, asla değil. İllaki birinin bu küçük ve orta ölçekli şirketlere rehberlik etmesi, yol göstermesi lazım. Peki, kim yapacak bunu? Devlet değil bir kere. Neden değil, onu da söyleyeyim. Daha doğrusu Bahadır Kaleağası'nın sözüyle cevap vereyim: "Türkiye, bu devlet yapısıyla AB müzakerelerini tamamlayamaz!" Başta TÜSİAD olmak üzere ülkedeki bütün 'siad'ları çatısı altında toplayan Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu'nun (TÜRKONFED) geçen hafta sonu İzmir'de gerçekleştirdiği 'AB Bilgilendirme Toplantısı'nda söyledi Bahadır Kaleağası bu sözü. Haklı. Hem de yerden göğe kadar haklı! Ana teması "Türkiye AB yolunda, ya siz?" olan bu toplantıda konuşan Kaleağası, "Bir ülkenin cumhurbaşkanı ile başbakanı, iki farklı ülke liderinin görüştüğü gibi görüşürken orada işler yürür mü?" diye sorarken de haklıydı. Dedeağası, AB ve UNİCE nezdinde TÜSİAD temsilcisi. Başarılı bir akademisyen. Her iki tarafı da iyi takip ediyor ve koyduğu teşhislerin hepsi doğru. Fırsatlar bizim olsun Ancak, bütün bunlar Türk müteşebbisini yıldırmaya yetmez. İşte TÜRKONFED. Bıkmadan usanmadan üyelerini bilgilendirmesi yetmiyormuş gibi ürettiği projelerle yeni yatırımlara yelken açtırıyor onlara. KOBİ'lerin önümüzdeki değişim döneminde karşılaşacağı sosyo-ekonomik problemleri aşmaları için gereken enformasyonu sağlıyor, batıda açtığı pencereden onların yenilikleri görmesine yardımcı oluyor. Yeter mi? Yetmez tabii. Bürokrasinin de bu değişimde yerini alıp kendisini yenilemesi lazım. Hele üniversiteler... Onların mutlaka ama mutlaka sanayi ile iş birliği içine girip tüneli aydınlatması gerekiyor, şart bu. Aha, TÜBİTAK. Yüz milyonlarca dolar fona sahip ama proje üretemediği için hiçbir işe yaramıyor bu fonlar!.. TÜBİTAK'ın silkinmesi ve üzerindeki ataleti atıp KOBİ'lerin lokomotifi olması lazım. Türkiye, AB'ye kriterleri değiştirmek ve kendine benzetmek için girmiyor. Tam aksine, ekonomik hayat tarzını o kriterlere uydurmak için giriyor. Bugün Avrupa şirketlerinin yüzde 80'i AB kriterlerine uygun bir yapıya sahip. Türkiye'de ise bu oran yüzde 15, bilemedin 20!.. Dolayısıyla Türkiye'nin kendine çeki düzen vermesi şart. Şayet bilgi saklamayı marifet sayan Türk toplumu, bu kötü alışkanlığından vazgeçer ve tıpkı AB toplumu gibi bilgiyi paylaşan bir konuma gelirse ve bir de kurum ve kuruluşlar arasında doğru koordinasyon sağlarsa AB yolunda kaybetmesi muhtemel Türk firması sayısı azalırken fırsatlardan faydalananların adedi artar.