Garip oğlu garip

A -
A +

Hayyam Garipoğlu'nu her gazeteci gibi ben de 1995 senesinde tanıdım. Tıpkı Napolyon gibi kısa boylu ve atak bir adamdı. Hep boyunu aşan işlere girdi. Benim tespitim değil bu; kendi itirafı. Ben onu halim selim bir insan olarak tanıdım. İçinde yanan ateşi nereden bilebilirdim ki? Taşralı havası ve üzerinden hiç atamadığı o sıkılgan tavrı ile tezat teşkil eden bir yatırımcılık tutkusu varmış meğerse. Onu yakacak kadar harlıymış hem de!.. Biz kendisini tanımadan önce o başta tekstil ve gıda olmak üzere birçok işe yatırım yapmış ve iyi de para kazanmış. Doğum yeri olan Ceyhan'da başlayan yatırımları Adıyaman, Amasya, Lüleburgaz, İzmit gibi şehirlerde sürüp gitmiş ve ardından da ver elini İstanbul. Garipoğlu gözünü daha o günlerde Avrupa'ya diken bir iş adamı ve bundan dolayı İstanbul'a çok önem veriyor. İstanbul ne de olsa finans merkezi. Aynı zamanda dünyayı bu şehirden izlemek de kolay. Buraya kadarki serüvenini başkaları gibi ben de bilmiyordum. Topkapı Yayıncılık tarafından yayınlanan "Sus Konuşma!" adlı kitabını okuyunca öğrendim. İsmi Nesim Malki ile birlikte anıldığı için ailesi hakkında da birçok spekülasyon yapıldığını ve kamuoyunun yanlış bilgilendirildiğini yine bu kitaptan öğrendim. Bu konuda da aydınlatıcı bilgi var Garipoğlu'nun kaleme aldığı kitapta. "Dedem Cezayir asıllı ve Müslüman" diyor Hayyam Garipoğlu, kitabın girişindeki açıklamada. "O dönemde Cezayir Fransızların sömürgesi altındaydı. Fransızlar sömürgelerindeki Cezayirlileri gemilere bindirip nerede savaş yapıyorlarsa orada, Fransız askerleriyle birlikte savaşa sokuyorlardı. O tarihte bir sürü Cezayirli asker, Fransızlar tarafından Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Adana bölgesine getirilmiş ve onlardan Türklere karşı savaşmaları istenmiş. Dedem Müslüman Türklere karşı silah sıkmanın günah olacağını bildiği için birkaç arkadaşıyla birlikte Türk tarafına geçmiş. Yanlarında getirdikleri mitralyözle Fransızlara ateş açmışlar. Savaş bittiğinde dedem Cezayir'e dönmeyip çarpıştığı Ceyhan'ın bir köyünde yerleşip kalmış. Kimsesiz olduğu için de 'Garipoğlu' soyadını almış." İbret vesikası Hayyam Garipoğlu'nun 1995'e kadarki hikâyesi üç aşağı beş yukarı böyle. Gelelim sonrasına: 1995 senesinde Sümerbank'ı 115 milyon dolar peşin para ödeyip Özelleştirme İdaresi'nden satın alan Hayyam Garipoğlu biz gazetecilerin gündemine bir girdi, pir girdi. Sümerbank'ı satın aldıktan üç sene sonra satışa çıkarılan Petrol Ofisi A.Ş. ihalesinde de yine Garipoğlu vardı. Devlerin yarıştığı bu ihalede Garipoğlu, 1 milyar 160 milyon dolarla en yüksek teklifi verdi. Fakat, aynı gün ismi daha önce öldürülen Nesim Malki ile anılmaya başlandı. Ardından "çete kurmak ve ölüme sebebiyet vermek" suçlamaları ve Devlet Güvenlik Mahkemesi geldi tabii. Garipoğlu, kitabın büyük bir kısmını yaşadığı bu serüveni anlatmaya ayırmış. Çile tabii. Derken zamanın başbakanı Mesut Yılmaz'ın beyanatları geliyor peş peşe: "Malki öldüğünde bir gecede 700 trilyon lira para el değiştirdi ve bunun arkasında Garipoğlu ile Evcil var..." Bu iddiaları şiddetle reddeden Garipoğlu ise "Malki'nin ne kendisiyle, ne parasıyla, ne de öldürülmesiyle ilgim oldu" diye feryat ediyor ama duyan kim?!. Bu kadar macera yaşamasına rağmen Hayyam Garipoğlu, durup "Bu kurtlar sofrasında benim ne işim var" demeyi akıl edemediği yetmiyormuş gibi kalkıp Romanya'nın Tüpraş'ını satın almaya teşebbüs ediyor. İhaleyi kazanıyor da ama Mesut Yılmaz'ın suçlamalarından dolayı Romanya bu satıştan hemen vazgeçiyor tabii. Garipoğlu'nun hatıraları tam anlamıyla bir ibret vesikası. Kendisi de söylüyor zaten, "Başkalarının benim düştüğüm hataya düşmesini önlemek için yazdım" diye. Sonunda BDDK "taş gibi banka"ya el koyarak Garipoğlu'nun ipini çekiyor. Garipoğlu'na ders olmuş bu profesyonelleşmeden ve kurumsal kimliğe kavuşmadan yaptığı ataklar fakat belli ki, çok pahalıya patlamış bu ders!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.