Gıda deyip geçmeyin

A -
A +

Türkiye gıda ve içecek sanayi son yıllarda gerçekleştirdiği yatırımlar sayesinde?işlenmiş?gıda ürünlerinde 10 milyar dolarlık?bir?ihracat?sınırına dayandı. Bu sevindirici bir durum tabii. De...?yetmez!?Yeterli?olabilmesi için büyümenin sürdürülebilir hale getirilmesi lazım?bir?kere.?Sadece?teknoloji?yatırımlarıyla olmuyor bu. Tarım sektörünün de verimli olması gerekiyor. Gıda sanayinin?ham?maddesi?tarım?ürünleri çünkü. Türkiye, nüfusu 600 milyonu bulan bir coğrafyada yer alıyor ve komşu ülkelerin hepsine ihracat yapma şansına sahip.?1?trilyon 500 milyar dolarlık bir pazar var çevremizde. Türkiye'nin bu potansiyeli değerlendirmesi lazım. Hele?cari?açıkla?cebelleşen?Türkiye için şart bu. Çünkü, döviz çıkışı sınırlı olan bir sektör gıda. Türkiye 2011yılında gerçekleştirdiği başarılı ihracatlarla yüzde?181?dış?ticaret fazlası verdi.?Türkiye'nin?bölgedeki?pazar?payı?henüz yüzde?1'in?biraz?üstünde.?Bu oranın yüzde 2-3'lere taşınması mümkün. Türkiye'nin global piyasadaki yerini tespit etmek için Avrupa Birliği (AB) ne durumda? Ona bakmak lazım. Gıda ve içecek sektörü Avrupa'nın en büyük sanayisi ve AB gayrisafi milli hasılasının yüzde 14'ünü bu sektör oluşturuyor. Avrupa Birliği'nin de kendine göre handikapları vardı aslında ama aşıyorlar o engelleri birer birer. En başta tarıma verilen sübvansiyonlar geliyordu. AB birçok tarım ürününe dünya fiyat ortalamasının 3 katı destek veriyordu. 2006 yılında gerçekleştirilen reformla bu destekler yüzde 36 azaltıldı. 2015'te destek ve kotaların tamamen kaldırılması hedefleniyor. Bu da pazardaki arz ve talebin serbest piyasa ekonomisine göre şekilleneceği anlamına geliyor tabii. Avrupa gıda işletmeleri ihtiyaç duydukları tarım ürünlerini iç piyasadan elde edebilecekleri gibi?isterse?ithalat?da yapabilecekler yani. Türkiye'nin pazardan daha fazla pay alabilmesi için tarım sektöründe ciddi tedbirler?alması?ve?gerekli reformları vakit geçirmeden?uygulamaya sokması lazım. Geçen hafta Brüksel'deydim. AB Gıda ve İçecek Konfederasyonu'nun 30'uncu kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen kongreye katıldım. Dikkatimi çeken ilk konu, 2050 yılını tartışıyor olmalarıydı. 40 sene sonra dünyanın gıda ihtiyacı ne olur ve sektörün nasıl bir pozisyon alması lazım bu süreçte??Ciddi ciddi tartışıyorlar bu konuyu. Sürdürülebilirlik ise birinci maddeydi her zaman olduğu gibi. İsraf da öyle. Dünyada 1 milyar insan açlık sınırında yaşarken, 1 milyar 500 milyon insan da?obez.?Ülkeler milyarlarca dolar para?harcıyor obezite ile mücadele etmek için. Bir önemli husus da kotaların kalkacağı ve serbest piyasa ekonomisinin pazara hakim olacağıydı hiç şüphesiz. Kongre süresince sohbet etme imkanı bulduğum Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu (TGDF) Başkan Vekili Rint Akyüz global piyasayı gün be gün takip ettiklerini söyledi ve sektör olarak her türlü gelişmeye hazır olduklarının altını çizdi. Ancak global fiyat artışlarının sektörü etkilediğine vurgu yapmadan da edemedi. Nasıl vurgulamasın ki? Ham madde girdileri ve enerji fiyatları bu kadar yüksek iken rekabet etmekte zorlanıyorlar. Çok acımasız bir rekabet dönemi başlamışken hem de!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.