"Girilmez"e girdim!

A -
A +

Ticaret borsaları ne iş yapar? Tarım ve tarıma dayalı ürünlerin fiyat oluşumunu sağlar, değil mi? Piyasa kurucusu yani. İstanbul Ticaret Borsası (İTB) da bu fonksiyonunu eksiksiz yerine getirdi. Fakat, borsaların bir görevi daha var: sektör temsilciliği. Üyelerinin hak ve menfaatleri doğrultusunda kamuoyu oluşturmak ve baskı. İTB'nin eksikliği bu işte. Kamuyla hiç ilgilenmedi o! 1980'li yıllarda TÜSİAD gibi İTO ve İSO da çok güçlü idi. Bu kurumların meclis toplantıları oldukça ateşli geçer ve gerektiğinde hükümetleri silkeleyen beyanatlar verilirdi o kurumların kürsüsünden. Biz muhabirler de birini bırakır diğerine koşardık; haber kapmak için. İTB'de ise hiç ses çıkmazdı; âdeta üzerine ölü toprağı serpilmişti. Ha, bu uygulama sadece medya mensupları için söz konusu değildi; onu da söyleyeyim. Herkese kapalıydı kapı! İTB'nin çiçeği burnunda yeni Meclis Başkanı İslam Ali Kopuz, "Biz de" dedi. "Üye olmamıza rağmen, Borsa yönetimiyle ilgili bilgi alamazdık. Seçimde kimin kazandığını ancak kapıdaki görevliden sorup öğrenebilirdik." İTB böyle bir kurumdu işte. Kapılarını kamuya kapatmış bir kurum! O kapılar yeni yönetimle birlikte sonuna kadar açıldı ve ilk girenlerden biri de bendeniz oldum. İTB Yönetim Kurulu Başkanı Atilla Sümer, sohbet esnasında "Tam şeffaflık" dedi. "Neyimiz var, neyimiz yok; hepsini paylaşacağız kamuoyu ile." İTB'nin 7 bin 500 civarında üyesi var. Borsaya tabi ürünlerin tescil ve kayıt işlemlerini yapıyor ve senede aidatlarla birlikte 8 milyon TL kadar bir gelir elde ediyor. Ayrıca, bazı şirketlere iştiraki ve bankada da 27 milyon 500 bin TL mevduatı var. Her sene bin 200 öğrenciye burs verdiğini de hatırlatırım. İTB'nin içine kapanmasının baş müsebbibi hiç şüphe yok ki, Nejat Basmacı. 1957'den bu yana İTB Yönetim Kurulu Başkanlığı'nı ifa eden Nejat Basmacı, ne oturduğu koltuktan kalktı, ne de kurumu dışa açtı. Hep kapalı kutu kaldı İstanbul Ticaret Borsası. Yiğidi öldür ama hakkını yeme! Basmacı'nın bir hasleti var ki, tüm hatalarını kapatır bu hususiyeti. Eminönü'ndeki İTB Binası biblo gibi. Buram buram tarih kokuyor. En büyük özelliği de o güzelim binanın tarihî dokusuna hiç halel getirmeden korunmuş olması. Bunda, Nejat Basmacı'nın önemli rolü var. Bunu kabul etmek lazım. Bina, I. Abdülhamid'in inşa ettirdiği külliyenin medrese binası. Zarif çizgileri olan bu bina olduğu gibi korunmuş. Binlerce, on binlerce tarihî binanın hoyratça kullanıldığı, bazılarının ise yakılıp yıkıldığı bir dönemde o binayı koruyup kollamak her babayiğidin harcı değil. Kültür ve hayat tarzının o eserin değerini bilecek bir kıratta olması lazım. Nejat Basmacı, konak terbiyesi almış bir kişi. Asil. Padişah'ın Basmacıbaşı'nın torunu. Dolayısıyla, mühim yerlerde yaşamaya alışkın. Medreseyi gözü gibi korumuş. Bina mimarisinin bozulmasına müsaade etmediği gibi yeni ilaveleri de tarihî dokuya zarar vermeyecek şekilde yapmış. Restorasyonunda da göstermiş aynı hassasiyeti. Bina o kadar güzel ki, insan seyretmeye; gezip dolaşmaya doyamıyor. Hiçbir ilave yapmadan al ve müze yap. Basmacı'nın İTB Başkanlığı'ndaki bencilliğini anlayabiliyorum. Makam ve koltuk sevdası değil onun tutkusu; bina! Binaya tutulmuş adamcağız. Evladı gibi sevmiş orasını. Birileri gelip zarar verir, diye terk edememiş belki de. Ben olsam, ben de aynını yapardım...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.