"F. Bahçe'nin Almanya kampında Türk gazetecilerden biri bisikletten düşüp kaşını açınca, arkadaşları hemen kanı durdurmak için bir sigara kırıp tütünü çocuğun kanayan kaşına bastırdılar. Durumu dehşet içinde balkondan izleyen bir Alman kadın hemen polis çağırdı! Bizim Bekir Hazar ve öteki gazeteciler karakola gidip ifade verdi!" Yukarıdaki anekdotu Ömer Söztutan'ın yeni çıkan "Gözlüğümü Ararken Burnumun Ucunda Buldum" kitabından aldım. Ömer Söztutan genç ve kabiliyetli bir gazeteci. Fazlasıyla istikbal vaat ediyor. Daha iki gün önce okudum bu kitabı. O gözlüğünü buldu mu, bulmadı mı bilmiyorum ama ben bu kitaptan fazlasıyla tat aldım. Çerez gibi...ilaç gibi bir şey. Neşe veriyor insana, moralini düzeltiyor. Bir küçük anekdot daha. Hasan Sarıçiçek önce kuaförde saç sakal tıraşı oldu. Ardından caddenin karşısındaki mağazaya gidip bir gömlek satın aldı. Canti bir şekilde ortalıkta dolaştığını gören Yılmaz Akay sordu: "Hayırdır Hocam?" Sarıçiçek'in cevabı şaşırtıcıydı: "Radyodan telefonla bağlantı yapacaklar da..." Bu kitabın içinde yer alan kısa kısa anekdotlar hem pek şirin, hem de fıkra lezzetinde. Ayrıca, bu konuların ne kadar masum olaylar etrafında geliştiğini ve olay aktörlerinin ne kadar saf olduğunu da bir güzel anlatıyor okuyucuya. Saf, derken; "aptal" anlamına gelen bir saflıktan bahsetmiyorum tabii. Arı-duru bir temizlikten ve iyi niyetten söz ediyorum. İrfan Özfatura gerçeği Ömer Söztutan'ın dağarcığında daha nice kıymetli hatıralar vardır mutlaka ama tam kıvamında kesip diğerlerini bir başka kitaba ayırmış. En sonunu da bu kitapta işlenen anekdotları pekiştiren hoş fotoğraflarla süslü sayfalara ayırmış. Bir resim var ki, gerçekten çok hoş. İrfan Özfatura çünkü bu fotoğrafın objesi. Temiz ve onun içindeki ışığı yansıtan bir fotoğraf. "Ama" diye bir not düşmüş Ömer Söztutan fotoğrafın altına. "Bu resmi 'tarihî' kılan, İrfan Ağabey'in medyadaki ilk fotoğrafı." İrfan Özfatura böyle biri işte. Fotoğrafını gizleyecek kadar mütevazı. Gazetecilik mantığına çok ters bir şey ama dedim ya İrfan Özfatura bu. Müthiş bir birikime sahip olmasına rağmen kendisini saklamayı yeğliyor. Olgunlaştıkça, içine kapanıyor. O kapandıkça dışındaki kabuk kalınlaşıyor. Böyle de bir tenakuz var yani. Fakat, bu, onun kabiliyetini gizlemeye yetmiyor tabii. Muazzam bir fotoğraf tekniği var bir kere. Makine ve teknoloji kullanıp ortaya fevkalade güzel bir görüntüleme sanatı çıkarıyor. Ayrıca, sanatı kadar beyni de işleyen birisi o. Gördüğü manzarayı kağıda döküşü ve tasvirleri de mest ediyor insanı. Bir gün herhalde birileri onu Anadolu'ya salıp "Git, gör ve yaz" diyecek mutlaka ona. Boynundaki fotoğraf makinesi ve sırtındaki çantası yeter ona. Yeme içme gibi bir problemi olmadığı gibi gece gündüz mevhumu da yok onun. Ha bire gider ve çeker. Daha önce yaptığı çalışmalardan biliyorum. Karşılaştığı insan profillerini ondan dahi iyi tasvir eden yok. Böyle bir çalışma yapıp kitaplaştırsa onları var ya, müthiş bir çalışma çıkar ortaya ama herhalde vakti gelmedi bu çalışmanın. İddia ediyorum, çağımızın Evliya Çelebi'si o. Türkiye Gazetesi'ndeki "İz Bırakanlar" başlığı altında sunduğu araştırma yazısını Ahmet Sırrı Arvas'la birlikte hazırlıyor ve okuyanlara haz veriyor bu sütunlar ama yetmez. Ömer Söztutan'ı kitabından dolayı tebrik ediyor, İrfan Özfatura'yı bu haliyle öne çıkardığı için de ayrıca teşekkür ediyorum.