Bir konuyu iki kez yazma adetim yok pek. Ama önemine binaen "Cumhurbaşkanlığı Seçimi"ni yazdım yine de. Şartları bile bile yazdım hem de. Her iki makalemin özü "Abdullah Gül'ün adaylıktan feragat etmesi" şeklindeydi. Abdullah Gül'ün aday olmamasını talep ederken onun karizmasını yeterli bulmadığımdan, vizyonunda bir eksiklik gördüğümden veya liyakatsizliğinden endişe ettiğimden dolayı istemedim tabii bunu. Tam aksine, kariyeri ve tecrübesi en uygun adaylardan biri Gül'dü; hatta en iyisi. Çıkma ihtimali yüksek olan gerginlikten ve o gerginliğin ortaya çıkaracağı krizden korktuğum için istemedim ben sadece. Abdullah Gül, "Aileme ve çevreme danıştım" dedi ve adaylığını açıkladı. Ne diyeyim; hayırlı olsun. İnşallah yanılan ben olurum. Yanılmış olmayı can-ı gönülden istiyorum. Bu samimi dilekten başka ne söyleyebilirim ki? Ok yaydan çıktı bir kere. Bundan sonra ne desem boş! 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in dediği gibi "diş macunu tüpten çıktı!" Geri dönüş yok! Abdullah Gül'ün adaylığını açıklamadan önce neler düşündüğünü bilmiyorum ama bayağı bir zorlandığını tahmin edebiliyorum. Hem bu kararın sadece ailesi ve çevresiyle sınırlı kalan bir istişareden sonra verilen bir karar olmadığından da eminim. Bu kanaatimin nedenini de söyleyeyim. Gül aday olmasın, diye yazdım ya, o iki makalemde. "Vay, sen misin bunu söyleyen?" Okuyucu, protesto yağmuruna tuttu beni. "Biz ona Cumhurbaşkanı olsun diye oy verdik!" Pirincin taşı Okuyucudan gelen tepkilerin ne kadar yoğun olduğunu anlatamam. İşte o tepkilerin ışığında söylüyorum; Abdullah Gül "Cumhurbaşkanı adaylığından" istese de vazgeçemezdi. Reel siyaset diye bir şey var. Seçmen bu kadar kararlıyken olacak şey değil bu. Gül, "Aday değilim" demiş olsaydı ipler o an kopardı. Parti tabanında çözülmeler başlardı. Ondan sonra da ayıkla pirincin taşını!.. Hele, 27 Nisan'daki "e-bildiri" ve CHP'nin Parlamento'ya girmeme eylemi ortada dururken. Bu olayların gölgesinde sandığa giden seçmen iradesini kullanıp AK Parti'ye teveccüh göstererek; tek başına iktidar olma fırsatı vermedi mi ona? Şimdi de Abdullah Gül'ün "Cumhurbaşkanı olmasını istiyor" aynı seçmen. Haklı tabii. Gül'ün Çankaya'ya çıkmasına hukuki bir engel yok. Birinci, ikinci turda olmasa da üçüncü turda "Cumhurbaşkanı" seçilir. Kimsenin şüphesi yok bundan. Da... çalıyı tersine sürüyenler var! CHP bütün kapıları kapadı. Kapasın! Çok önemli değil aslında. Seçimde uğradığı hezimeti unutturmak için Baykal bu gelişmeye "Mal bulmuş Mağribi" gibi sarıldı. Gül'ün cumhurbaşkanlığını boykot edeceklerini ve hiçbir resepsiyona katılmayacaklarını açıkladı. Çok lazımdı sanki! Gül, başlattığı liderler turunda "Anayasa kılavuzum olacak. Tam tarafsızlıkla herkesi kucaklayacağım" diyor ama CHP Sezer gibi sadece laik kesimi kucaklayan bir cumhurbaşkanı istediği için Gül'ün bu sözlerine itibar etmiyor. Bereket, MHP gibi olgun bir parti var Meclis'te. CHP gibi önyargıları yok bu partinin. "İcraatlarına bakarım" diyor. "Doğru yaptığı müddetçe mesele yok" diyor. "Yanlışı olursa, o vakit söylerim söyleyeceğimi." Türkiye burası. Kurumlar da var. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mesela. Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt "sözde değil, özde laik cumhurbaşkanı" istediklerini tekrarlayıp 27 Nisan'daki bildirinin arkasında olduklarını söyledi geçen hafta. TSK'nın tavrı çok önemli. Gül'ün cumhurbaşkanlığına ne diyecekler acaba? Tabii ki, demokratik yollardan seçilmiş olan Gül'e saygı göstermeleri gerekiyor. Madem ki demokrasi diyoruz, onun gereği ne ise herkesin uyması lazım. Gül, "Kurumları tanıyorum. Hassasiyetlerini biliyorum" dedi. Laikliği temel ilke alacağını söyledi üzerine basa basa. Bu sözlerin içinde TSK'ya iyi niyet mesajı görülüyor. Türkiye'nin hemen yanında kaynayan bir Körfez Krizi var. AB meselesi var. Özelleştirme var. Cari açık var. Var oğlu var yani. Kritik bir dönem. Herkesin sorumluluğu var bu dönemde ve kim olursa olsun bu sorumluluğunu yerine getirmek mecburiyetinde. Abdullah Gül'ün adaylığını açıklamasına piyasalar fazla tepki vermedi. Sivil toplum kuruluşları (STK) "demokrasi ne diyorsa o" diyerek; Gül'ün Çankaya'ya çıkmasına onay verdi. Şayet, inatlaşma olmazsa Gül Çankaya'da herkesi kucaklayan bir Cumhurbaşkanı profili çizer. Partizanca davranış sergilemez. Ve kimsenin şüphesi olmasın, kısa sürede kendi tarzını ortaya koyup dosta düşmana parmak ısırtan bir Cumhurbaşkanı olur. Yeter ki, demokrasiyi içimize sindirebilelim ve biraz sabırlı olalım.