2010 geldi geliyor. Herkeste bir neşe, bir sevinç. Şıkır şıkır oynuyor âdeta! Tamam... yeni bir yıla girmenin sevinci bu. Da... bu kadar abartmak niye? Gören de ahalinin bütün sıkıntı ve üzüntülerden arınıp yepyeni bir dünyaya girmeye hazırlandığını sanır! Bir gece ertesi güne bağlanıyor neticede. Şayet, o ertesi günle başlayan senenin mutlu ve huzurlu geçmesini istiyorsa, biraz da muhasebe yapması lazım insanın. Geçmişte hangi hatalar yapıldı? Doğrular ve yanlışlar ne idi? O yanlışlardan ders çıkarıp doğruyu bulmak için nasıl bir strateji çizmek lazım? Fertler için olduğu kadar aile reisleri, şirket yöneticileri ve iktidarlar için de geçerli bu söylediklerim. Yanlış anlaşılmasın. Yılbaşında eğlenmeyin... yemeyin, içmeyin... türünden şeyler söylemek değil maksadım. Herkes, ne yapacağını biliyor zaten. Ben niye söyleyeyim! Sen dilediğin gibi yaşa, ben dilediğim gibi yaşayayım. Yeter ki ne senin bana, ne benim sana zararım olsun! Durum muhakemesi, derken; niyetim başka. Geçmişe bakıp geleceğin rotasını çizmeyi kast ediyorum ben. Türkiye'ye bir bakalım mesela. 2009'da neyi doğru, neyi yanlış yaptı?!. Krize rağmen tarım iyi bir performans gösterdi. Hakeza hizmet ve finans sektörü. Tarım büyüdü, turizm sektörü ise en az küçülme yaşayan sektör oldu. Açıklanan bilançolar, bankaların da kârlı bir yıl geçirdiklerini gösteriyor ayan beyan. Tarım sektöründe tam bir inovasyon yaşandı. Ziraatın yol ve yöntemi değişti. Global anlamda çok şeyler yapıldı. Hele zeytincilikte yaşananlar. Milyonlarca fidan dikildi. Şeftali ve kirazda da öyle. Hakeza üzüm; Anadolu'nun dört bir bucağı üzüm bağı ile donatıldı. Çiftçi yalnız değil; danışmanı var artık. Hangi tohumu alması, hangi ilacı kullanması, hangi tür aşı yapması ve kullanacağı gübrenin ne işe yarayacağını sorabilecek ona. Ücreti de cebinden çıkmayacak ayrıca. Yüzde 75'ini Bakanlık karşılıyor çünkü. En önemlisi de teşvik. Teşvikler toprağa değil ürüne, daha doğrusu gerçek çiftçiye verilecek bundan sonra. Toprağı işleyene yani. Hayvancılıkta da ciddi adımlar atıldı. İthal ete yaslanıp politika üretme dönemi bitti. Geriye, yerli eti ucuzlatmak kaldı. Tarım Bakanlığı'nın aldığı sayısız tedbir varsa da bu kadarla kesiyorum mevzuu. Turizm var çünkü sırada. Turizmde gelinen nokta hiç de küçümsenecek bir nokta değil. Tıpkı tarım gibi turizm de para kazandı krize rağmen. İşçi çıkarmalar fazla olmadı sektörde. Bu da gösteriyor ki, Türkiye'nin turizm potansiyeli oldukça yüksek. Hatta, bizim hayallerimizin üstünde bir potansiyeli var ülkenin. Şayet, mevcut güneş, deniz, kum turizmine tarih, kültür, destinasyon, dağ, yayla ve inanç turizmi de ilave edilirse Türkiye uçar! Bu kesin. Anadolu'nun sahip olduğu tarihî zenginlikler bir başka ülkenin elinde olsaydı şayet; ne sanayi ile uğraşırdı ne başka bir şeyle. Turizm ayrıca çevre dostu. Ne havaya zararı var, ne suya, ne toprağa. Ayrıca, yüzde 100 yerli. İthalata dayalı hiçbir şeyi yok. Kazandığın döviz cebinde kalıyor. Hasılı kelam, Türkiye'nin sanayiden çok tarım ve hizmet sektörüne yoğunlaşması gerekiyor. İstikbal orada çünkü. Neden böyle söylüyorum, onu da bir sonraki makalemde izah etmeye çalışacağım. Hepinize iyi seneler ve huzur içinde yaşayacağınız günler dilerim.