Güleriz ağlanacak halimize!..

A -
A +

Japonya Başbakanı Junichiro Koizumi, Ankara'yı ziyaret ettiği günlerde Ankara Kalesi'ndeki yemeğin ardından kendisine ikram edilen kahveyi çok beğenmiş ve nereden geldiğini sormuş. Garsonlardan "Brezilya'dan" cevabını alınca şaşırmış tabii. "Hem Türk kahvesi diyorsunuz, hem de Brezilya'dan geldiğini söylüyorsunuz! Bu nasıl olur?" Türk garson bu, zekidir! Tabii, hemen cevabı yapıştırmış. "Yapılışından ötürü böyle deniyor!" "Ne var bunda" diyeceksiniz!.. Var, hem de çok şey var... Kahvenin vatanı Habeşistan. 1450 senesinde kahveyi Yemen'e getiren ise Özdemir Paşa. Yemen Osmanlı İmparatorluğu ülkesi içinde olduğu gibi Halep, Şam, Kahire ve Bağdat da öyle. Buralarda kahvehaneler açılıyor önce. Ardından İstanbul'a da sıçrıyor bu tür mekanlarda kahve içme geleneği. Yani, kahve, 'pişirilmesinden ötürü' Türk kahvesi değil. Osmanlı topraklarında yetiştiği için Türk kahvesi!.. Bizim cahaletimiz bir bu değil tabii. *** Körü körüne öyle muhalefet yapılıyor ki bazen, insanın nutku tutuluyor. 'Kılıç-kalkan' oyunu bunlardan biri mesela. Türk toplumunun sembolü olan ve müziksiz oynanan bir oyun bu. Müzik yok fakat, ritmi, estetiği ve hareketlere yüklediği anlamla tam bir sanat eseri aslında. Ayrıca, yüksek zeka da istiyor. Her babayiğidin harcı değil yani. "Türklerin 'barbar' imajını destekliyor" diye kaldırıldı bu gösteri! Yeni Zelanda gezisi esnasında Başbakan Erdoğan "Maori"lerin yaptığı geleneksel "haka dansı"yla karşılanınca bizim "kılıç-kalkan" oyununu arşivden çıkaran medya leşkerleri bu konuyu gündeme getirip kimi, "Vay, biz yanlış yapmışız. Böyle şeyler oluyormuş, hem de iyi oluyormuş" dedi. Kimi de, "O başka o başka" deyip kendince "kılıç-kalkan"ın olmaması gerektiğini savundu ve o kadar; konu kapandı. 'Kılıç-kalkan'a karşı olanlar; "Dünyanın hemen her yerinde ziyarete gelen yabancı devlet adamı, askerî birliği denetler ve selamlar onları. Bu, 'Sizin ülkenize dostluk için geldim', mesajı vermektir. Sonra da iki ülkenin ulusal marşlarının dinlenmesiyle bu mesaj pekiştirilir" diyor ve "Kılıç-kalkan'a ne gerek var" demeye getiriyor bu sözleriyle. Ah benim çok bilmiş meslektaşım! Söylediklerin doğru ancak, bütün bunlardan "kılıç-kalkan"a mani değil ki. "Maori"lerin "haka dansı" gibi o da geçmişle bugünün arasında bir köprü. Ülkemize gelen misafire 'Bizim geçmişimiz var. Köksüz değiliz' mesajı veriyor bir kere. Ayrıca, misafiri anında etkileme gibi bir özelliği de var bu tür gösterilerin; sadece Türkiye'ye has çünkü. Barbarlıkla ne ilgisi var bunun? Haa, her şeyi bir kenara bırakıp sadece 'kılıç-kalkan'la Türkiye'yi tanıtmaya kalkmak olmaz tabii. Ancak, böyle hoş bir imkanı değerlendirmemek de akıl işi değil!.. *** Türkiye'de uzun müddet devlet borçlandı. Yanlıştı tabii. Bağrış çağrış... devlet vazgeçti veya geçmeye gayret ediyor bu yanlıştan ve borçlanma ihtiyacı azaldı. Da, şimdi de ahali borçlanıyor. Buna ne demeli?!. Devlet, yatırım için borç alıyordu. Yaptığı yatırımlar istihdam kapısıydı. İş sahibi olan vatandaş, devletten aldığı maaşla karnını doyuruyor; geçimini sağlıyordu. Şimdi yok bu imkan!.. Ahali işsiz. Karnını doyurmak için borçlanıyor mecburen. Geleceğini ipotek altına sokuyor yani. Ee, ne oldu şimdi? Kredi kartı krizi kapıda. Devlet borçlanmıyor ama millet boğazına kadar borç batağına batmış!.. Ne o doğru ne o!.. Bu işin bir doğrusu var ki, hem devletin hem de vatandaşın tasurruf edebilir hale gelmesi ama Türkiye henüz oralardan çok uzak, hem de çok!.. Devletin borçlanma ihtiyacı azaldı ama borcu hâlâ artıyor. Borcun faizini bile ödeyemiyor; bu da acı gerçeğin bir başka boyutu.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.