Güllüoğlu'nun başarı öyküsü

A -
A +

Geçenlerde bir yazımda, Türkiye'nin emsalsiz gastronomi kültürüne sahip olmasına rağmen, bu güzelim yemekleri tanıtıp pazarlayamadığını ve dolayısıyla öp öz Türk olan yoğurdu dahi Yunanlı'ya kaptırdığımızı yazmıştım. Sayısız mektup ve e-mail aldım bu konuda. Herkes dertli. Almanya'da yaşayan ve kendisini "İstanbul ve Türkiye sevdalısı" diye tanıtan bir gönül dostunun elektronik postayla gönderdiği bir yazı var ki, yüreğim titredi. Almanya'ya gitmeden önce İstanbul'da yaşamış bu gönül dostu insan. Dolmayı çok sevdiğinden bahsediyor ve "Türkiye'den gelen dolmalardan alıyorum ama yiyemeyip atıyorum! Nerede cennetmekan annemin dolması, nerede bunlar" diyor. İsminin açıklanmasını istemeyen makine mühendisi bu dostumuz; burnunda tütüyor olacak ki her birisini yazmış gıdaların. Simit, yoğurt, su böreği, baklava... Yazının sonuna da "Dünyaya yayacağımız damak zevkimizi ve Türk mutfağını maalesef bizler bitirdik" diye bitirmiş... Baklavacı Güllüoğlu ailesinden üç kardeşin üçü de İstanbul'da baklavacılık yapıyor. Nadir, Nejat ve Faruk Güllü. Aslında baklavacılığın çok üstüne taşıdılar bu işi. Su böreğinden dondurmaya, poğaçadan çukulataya kadar her şeyi yapıyorlar artık. Hem de kaliteden taviz vermeden. Nadir Güllü, Karaköy'den başka şube açmadı ama Atina başta olmak üzere birçok Avrupa kentinde ve Amerika'da üretim yapıyor. Nejat Güllü ise İstanbul'un çeşitli semtlerinde icra ediyor bu ata mesleğini. Azerbaycan'da üretim yapan, Rusya'ya ise İstanbul'dan ihraç ettiği baklavayı satan Faruk Güllü de, üç gün önce 17'nci "Tatlı Durağı"nı Antalya'da açarak; bu sektörde büyüme kararlılığını bir kez daha ortaya koydu. Yunanlılar'ın baklavaya nasıl sahip çıktığını sordum Faruk Güllü'ye. Baklava, Halep Osmanlı yönetimindeyken girmiş Türk kültürüne. Dolayısıyla Orta Doğu ve Türkiye'nin vazgeçemediği bir gıda olup çıkmış. Baklavada en önemli unsur fıstık ve tereyağı. Yufkanın inceliği başta olmak üzere el emeği de önemli tabii. Güllüoğlu, tereyağını Şanlıurfa ve Kahramanmaraş'tan temin ediyor. Fıstığı ise Gaziantep'ten. O da önüne gelen değil haa, belli bahçe ve belli çobandan... Türkiye'nin bu ürünü Yunanlı'ya kaptırmasına gelince: Diğer işlerde yaşanan handikap baklavada da yaşanmış!.. Baklavadan anlamayan, ehliyetsiz ama sözümona "uyanık" kişiler, Asya ve Avrupa ülkelerine gidip orada baklava üretimi yapmışlar. Ama, kalite olmadığı için birçoğu sükutuhayale uğrayıp geri dönmüş. Olan tabii, baklavaya olmuş. İnsanlar, "Bu mu Türk baklavası" diye protesto etmişler. Yunanlı, baklava üretimini bilmiyorsa da; satışı biliyor. Bu boşluğu doldurup yaptığı baklavayı cazip bir ambalaj içinde sunarak; sektörde ismini yazdırmış. Faruk Güllü, "Şimdi biz dört gıda mühendisiyle bir taraftan dış piyasada kaybedilen pazarı telafi etmeye, bir taraftan da düzgün ambalajlarla kendi ürünümüzü tanıtmaya çalışıyoruz" dedi. Halep kökenli ve beş kuşaktır baklavacılık yapan Güllüoğlu ailesi bugün her ferdiyle hem kalite, hem pazarlama ve hem de ihracat hamlesi içinde. Yağıyla, unuyla, şekeriyle ve tabii fıstığıyla Türk olan bu ürünün dünya tüketicilerine tanıtılması demek; döviz ve istihdam demektir. Bu tür ailelerin çoğalması ve gıda sektörünün dünyada marka olması ne hoş olur, değil mi?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.