Şu halimize bakın! Yargı-Yürütme kavgası yetmezmiş gibi bir de Kars'a dikilen İnsanlık Anıtı dert oldu başımıza! Ucube mi değil mi? Gel de çık içinden! Tartışma gerekli; ona bir dediğim yok! Tartışarak, konuşarak tanıyacağız birbirimizi. Yakınlaşacaksak, ancak böyle yakınlaşacağız. Da... çalıyı tersine sürümek niye? Biri oraya çekiyor, diğeri buraya! Kimse burnundan kıl aldırmıyor! Yetmezmiş gibi bir de "Muhteşem Yüzyıl" ve "Hür Adam" filmleri çıktı. Gündem kirlendikçe kirlendi. İnsanın başını yastığın altına sokası geliyor; söylenenleri duymamak için. Haa, az daha unutuyordum. Bir de 45 santim gerilimi var! Güya, okuldaki kız ve erkek öğrenciler birbirlerine 45 santimden daha yakın olamayacakmış! Mersin'deki bir lise müdürü böyle demiş. "Aranızda 45 santim mesafe olsun." Bu saydıklarım son 10 güne sığdırdığımız hadiseler. Biraz daha zorlansam, daha da bulurum ama, nokta. Maksadım başka çünkü. Bu tür tartışmaların topluma bir şey kazandırması beklenir halbuki. En azından, toplumun birbirine karşı daha tahammüllü olmayı öğrenmesi lazım, değil mi? Hoşgörü... tolerans... saygı... bunlar Türk toplumunun eksikleri. Yapılan toplantı ve yorumların bu eksikliği telafi edici bir yanının olmasını beklerim ben şahsen. Alakası yok! Hata neredeyse bulup ortaya çıkarın. Çözüm için takip edilecek yol haritasını ortaya koyun. Yok! Yok! Yok! Açık oturuma katılanların hemen hepsi önyargılı. Ahaliyi bilgilendirmesinden geçtim, geriyor! Ali Kıran baş kesen! "Muhteşem Yüzyıl" tartışılıyor, diyelim. Biri, "Ecdadıma dil uzattırmam" diyor da başka bir şey demiyor. Karşı taraf ise, "Onlar da insan. Neden söylemeyecekmişim" diye savunuyor kendini. "Hür Adam" mevzuu farklı mı sanki? Bir taraf, "Said-i Nursî'nin Atatürk'e arkasını dönüp gittiğine dair tek bir belge yok. Uydurma" diye kestirip atıyor. Diğer taraf da boş durmuyor tabii; onlar da şöyle yükseltiyorlar seslerini: "Belgelerin hepsi yok edildi. Atatürk'ü tabulaştırmaktan vazgeçin." Bunun adına yangına körükle gitmek denmez de ne denir, Allah aşkına? Gelelim, tutukluluk süresini kısıtlayan tahliye meselesine. Yürütme, "Kabahat, Yargıtay'da" diyor. Yargıtay ise "Hükümet'i suçluyor. Hadi onlar "taraflı" diyelim. Ya konunun uzmanı olarak ekrana çıkıp kasım kasım kasılanlara ne demeli? Bir taraf "Yargı haklı" diyor da başka bir şey demiyor. Diğer taraf ise ısrarla, Hükümet'i savunuyor. "Yargı reformu şart" diyen Cumhurbaşkanı Gül'ün sesine kulak veren dahi olmadı. Kimsenin öyle bir derdi yok çünkü. Maksat belli: Bağcıyı dövmek! Eh, bu kadar bilgi kirliliğinin arasında vatandaşa düşen bir şey kalıyor tabii. Saflara sıklaştırmak ve karşı fikre kulaklarını kapamak! Hani biz demokratik olmak istiyorduk?!! Hani ortak akıl arayışındaydık? Hani mutabakattan yanaydık? Demokrasi, hoşgörü ve tolerans demekti. Bu kafayla demokrat olunur mu?