Hastayız, hasta!

A -
A +

Çoğumuz hastayız. Da... farkında değiliz! Bedenî hastalıklarımızı öyle ya da böyle fark ediyor ve bir şekilde tedavi yoluna gidiyoruz. Ya ruhi hastalıklar? Farkında bile değil çoğumuz! Bırakın farkında olmayı, hasta olduğumuzu kabul dahi etmiyoruz! Kabul edilmeyen hastalığın tedavisi olur mu? Olmuyor tabii! Hasta hasta dolaşıyoruz. O kişinin sadece kendisini ilgilendirse, "Eh" der insan. "Çeksin!" Kazın ayağı öyle değil ama. Ruh hastası bu. Her birisi âdeta birer canlı bomba! Fitilinin nerede tutuşacağını, nerede patlayacağını bilmenin imkânı yok! En basiti; vesvese. Vesvesenin tıp dilindeki adı anksiyete bozukluğu. Kimi, "mikrop kaparım" korkusuyla durmadan elini yıkıyor. Kimi, "hasta olurum" diye sokağa çıkmıyor. Vesvese bu ya, kimi de daha hasta olmadan "galiba başım ağrıyacak" endişesiyle ilaç kullanmaya başlıyor. Vesvesenin belki de en masum örnekleri bunlar. Bir de insanı depresyon, şiddet, uyuşturucu bağımlılığı ve hatta intihara kadar götüren anksiyete bozuklukları var! Onları ne yapacağız? Türkiye'de yaşayan insanlarda ruhi hastalıklara rastlanma oranının yüzde 20 olduğunu daha geçen hafta açıkladı Sağlık Bakanlığı. Bakanlığın açıkladığı Ruh Sağlığı Eylem Planı'na göre her beş Türk'ten biri ruh hastası! Beni harekete geçiren de bu açıklama oldu zaten. Her beş kişiden birinin ruh hastası olduğu canım memleketimde tedavi nasıl oluyordu acaba? Öyle ya ortada ciddi bir mesele var. Tedbirlerin de ciddi olması lazım. Bu sorunun cevabını almak için taa KKTC'ye kadar uzandım. Ulusal Anksiyete Kongresi'nin altıncısı Girne'de gerçekleştiriliyordu çünkü. Kongre Başkanı Doç Dr. Nesrin Dilbaz'a sorular sordum. Çok doyurucu cevaplar da aldım ama hemen belirteyim, durum vahim! Ruhi hastalıklar arasında önemli yer işgal eden anksiyete bozuklukları ve depresyonun, görülme oranı belirttiğim gibi çok yüksek. Fakat, tedavi oranı oldukça düşük. Bunun birçok nedeni var tabii. Hasta, hasta olduğunu kabul etmiyor bir kere. Hastalığını kabul etmeyen bir kişinin tedavi edilmesine imkân var mı? Yok! Hadi, o hasta hastalığını ve tedaviyi kabul etti, diyelim. Öyle olsa dahi 8 depresyonlu hastanın ancak biri doğru tedavi görebiliyor. Anksiyete bozukluklarında ise bu oran 10'da 1. Hastalığın teşhisi kadar tedavisi de önemli. Kimi hastalığın ilaç ile kiminin ise psikoterapi ile tedavi edilmesi gerekiyor. Bir psikiyatr günde 4, bilemedin 5 hastaya psikoterapi uygulayabiliyor. Öyle olmuyor ama. 80 hastaya bakan psikiyatr var hastanelerde. Vahameti görüyor musunuz? Bir de "performans uygulaması" çıktı. Çok hastaya bakan, çok performanslı. Aza bakan da az! Bu şartlarda doğru teşhis, doğru tedavi beklenir mi? Bu konuya devam edeceğim...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.