Ata nal çakıldığını gören kurbağa, ayağını uzatmış... Türkiye de adeta küçük sevimli bir kurbağa. Nerede bir nal çakıldığını görse hemen ayağını uzatıyor!.. NATO... CENTO... Birleşmiş Milletler... Dünyanın neresinde askeri ve siyasi bir işbirliği varsa Türkiye hemen hepsine üye. Bölgeyi ilgilendiren ve Akdeniz... Karadeniz... Ege... ile başlayan sayısız birliğin orta yerindeki ülke yine Türkiye. ABD'nin stratejik ortağı Türkiye'nin bir taraftan da AB üyeliği için çabaladığını söylemeye bilmem gerek var mı? Hele ekonomik alanda yapılan iş birliği anlaşmalarının haddi hesabı yok. Kimsenin takati yetmez bunları saymaya. Dünya Bankası... IMF... Avrupa Yatırım Bankası... Uluslararası Finans Kurumu (IFC)... 6'ncı Çerçeve Programı. Bir de sağlık ve eğitim hususunda gerçekleştirilen iş birlikleri var ki, oraya hiç girmeyeceğim!.. Say, say bitmez. Şayet elinden gelse Türkiye; Roma veya Berlin köylerini koruma ve güzelleştirme derneklerine bile üye olacak. Bu konuda o kadar hızlı yani! Bereket versin adamlar, "Hop" diyor. "Hop! Bu iş sadece bizim işimiz!" Başlığa, daha doğrusu yazdıklarıma bakıp da Türkiye'nin her şeye maydanoz olmasını kınıyorum sanmayın sakın. Olsun tabii. Medeni dünyanın icabı ne ise onu yapsın. Bundan daha normal ne olabilir ki? Amma... Bu örgütlere üye olmanın bir de yükümlülüğü var. Her nimet bir külfet karşılığı. Türkiye, üyesi olduğu kuruluşlara karşı yükümlülüğünü yerine getirmediği gibi oralardan menfaat de sağlayamıyor!.. Çünkü böyle yerlerde ya lider olmak gerekiyor, ya da aktif bir rol almak. "Beni de üye yapın. Aidatı neyse veririm!" demekle olmuyor. Vizyon sahibi olmak lazım. Diplomasinin inceliklerini uygulamak lazım. Alttan girip üstten çıkmak lazım. O ittifak içinde yer alan diğer müttefiklerin gücünü ardına almak lazım. Bizimki öyle mi ya?.. Üye olmak yetmiyor AB mesela. Bu birlik, nevi şahsına münhasır bir birlik. Her şeyden önce birçok kuralı var. Üye olan ülkeler bu kurallara uymakla yükümlü. Şayet Türkiye AB'ye üye olacaksa, hiç sorgulamadan bu kurallara uyması lazım. Türkiye buraları 'es' geçip istiyor da istiyor. "Beni üye yapın! Bana serbest dolaşım hakkı verin. Fonlardan bana hibe ve bağış verin!" Vay uyanık vay!.. Kriterlere gelince yan çizeceksin. Müzakere sürecini askıya alacaksın. Ondan sonra da "Gelsin paralar!" Nerede bu yağma Hasan'ın böreği?!. Dünya Bankası hakeza. Önüne proje koyana dilediği parayı veriyor. Türkiye'den 'tıs' yok!.. Avrupa Yatırım Bankası... Bu sene 3 milyar Euro'luk proje kredisi kullandıracağını açıkladı. AB'nin müzakere sürecinde Türkiye'ye kullandıracağı toplam fon miktarı 7 milyar dolar. Mali yardımın ilk dilimi olan 1 milyar dolar 2007'de veriliyor. 2002'de başlayan 6'ncı Çerçeve Programı var birde. Bu program 19 milyar Euro'luk bir bütçe ile çalıştı. Kalkınmış, kalkınmamış... bütün ülkeler bu programdan hibe aldı. Türkiye ise 'üç koyup bir aldı'. Rahmetli Özal'ın 'bir koyup üç almak' formülünün tersi oldu yani!.. 2007'de 6'ncı Çerçeve Programı bitiyor ve 7'ncisi başlıyor. Bu programın 2007 senesine ait bütçesi yaklaşık 6 milyar euro olarak öngörüldü. Programın temel maksadı AR-GE ortak pazarı. Başka bir deyişle araştırma geliştirme konusunda kim ne yapabiliyorsa onu teşvik etmek ve ortaya çıkan ürünü tüm Avrupa'nın çıkarları için kullanmak. Ekonomik konularda bir adım öne çıkmak için proje üretmek ve Ar-Ge yapmak gerekiyor. Yeni bir adım için yeni bir Ar-Ge ve yeni bir proje... Türkiye'nin alışkın olmadığı şeyler bunlar. Dolayısıyla her dalışta 'pas' geçiyor. Sözün kısası, etraf para kaynıyor ama Türkiye'nin o tarakta 'proje' gibi bir bezi olmadığı için avucunu yalıyor!..