Hiç o gözle baktınız mı?

A -
A +

Geçenlerde bir toplantı için Taksim'e gidiyordum. Her zaman olduğu gibi yine sıkışık bir trafik vardı, bunaldım. Sıkıntımı dağıtır düşüncesiyle etrafıma bakınmaya başladım. Bu gibi durumlarda kimi plakalara bakar, kimi yoldan geçenlere. Ben tabelalara baktım. Ne gördüm biliyor musunuz? Banka markaları yabancı. Kiralık araç (rent a car) firmaları yabancı. Giyim kuşam da öyle; ne kadar marka varsa, hepsi yabancı!.. Yeme içme mekanları farklı mı sanki? Hele fast food firmaları, tamamı yabancı. Yabancı. Yabancı. Yabancı!.. Sadece İstanbul'a mahsus değil bu, Türkiye'nin hangi şehrine gitsem; aynı şeyi görüyorum. Daha sayayım mı? Türk markası taşıyan bir benzin istasyonu görmek adeta imkansız. Alışveriş merkezlerine girip şöyle bir bakın hele. Türk markasıyla satılan kaç ürün göreceksiniz? Türk olup da yabancı isimle piyasaya girenler var bir de. Tam bir garabetse de girmeyeceğim o mevzua. Şu canım memleketin bir ferdi olarak gördüklerimle övünmüyorum tabii. Fakat, bunları söyledim diye birilerini veya bir sistemi kötülediğimi de düşünmeyin sakın. Bu bir gerçek! Nesini ayıplayayım? Bizi bu hale getirenler utansın. Çok basit bir misal vereyim size. Hani TOKİ var ya, TOKİ; hem fakir fukarayı, hem de orta gelirli ve zengini ev sahibi yapan kurum. İşte bu kurum bundan 50 sene önce faaliyete geçmiş olsaydı, daha doğrusu bu kurumun mantığı daha o gün devreye girmiş olsaydı; Türkiye bugün çirkin yapılarla dolu bir ülke olmazdı!.. Türkiye'nin doğruları da var, yanlışları da. İyileri de var, kötüleri de. Her şeyi ayıplamanın, kusurlu bulmanın hiçbir anlamı yok! Bütün mesele, tespitleri doğru yapmak ve faydalı olanı alıp kötü olandan sakınmak!.. Parası olan marka da olur, banka sahibi de. Gerçek ortada. Parayı bastıran gelip Türkiye'de ticari hakimiyetini kuruyor. Bunun nesini ayıplayacağım? Varsa paran, sen hakim ol. Yoksa sus! Da..yan gelip yatmak niye? Benim anlayamadığım yer burası işte!.. Tamam, Türkiye'nin sermayesi yok! Tasarrufu yok. Sanayici olamamış haliyle. Fakat, şart değil ki sanayici olmak!.. Organizatör şirket Organizatör şirketlerin günü bugün. Üretimle, teknolojiyle uğraşmıyor bu şirketler. Ya ne yapıyor? Çayın taşıyla çayın kuşunu vuruyor! Anlatayım. Toni'nin veya Hans'ın ürettiğini Ahmet'e, Mehmet'e satıyor. Yahut tam tersi. Ahmet'in ürününü Hans'a satıp köşe oluyor. Üretim problem olmaktan çıktı dünyada. Sanayi firmaları artık bir düğmeye basmaları halinde milyonlarca ürünü banttan alabiliyorlar. Üretim bu kadar basit yani. Bu işi daha iyi yapabilmek için kimileri bir diğerini satın alıyor veya ortaklığa gidiyor. Maksat, pazar payını büyütmek ve Ar-Ge'ye daha fazla pay ayırmak. Yeter ki alıcı olsun. Üretmenin hiçbir zorluğu yok. Hatta, sanayi firmaları 10 sene sonra piyasaya sürecekleri ürünün ne olduğunu biliyorlar. Ar-Ge merkezleri, 20-30 sene sonrasını araştırıyor. Demek istediğim o! Peki, tüketici ile üreticiyi kim buluşturacak? En önemli konu bu. Bütün dünya işte bu konuya odaklanmış durumda ve çare arıyor. Öyle ya. Ondan değilse bunda para var. Hakeza üretim. O da basit. Bir düğmeye basma mesafesinde bu iş. Ama elindeki parayı ha deyince sağlam kişi ve kuruma kullandıramıyorsun. Sağlam yere veresin ki geri dönsün. Finans meselesi böyle de pazarlama farklı mı sanki? Almanya veya Singapur'da ürettiğin bir malı başka ülkede yaşayan tüketiciye ulaştırmak baya bir zor. Fakat, imkansız değil tabii. İşte organizatör şirketler bunu yapıyor. Şirketler arası ilişkileri organize ediyor veya şirket - tüketici arasında ilişki kurup satışı kolaylaştırıyor. Türkiye otomotiv, beyaz eşya, bilgisayar, televizyon teknolojisi üretemiyorsa da bu eşyaları fason olarak üretiyor ve ülke bu ürünleri satma becerisi gösteren iş adamlarıyla dolu. Buzdolabı, televizyon, çamaşır makinesi, halı, mobilya, otomobil gibi ürünleri satan, hem de başarıyla satan sayısız müteşebbisi var bugün Türkiye'nin. Bayilik deyip geçmeyin. Zor iştir. Sağlam ve nüfuslu kişileri bulup kendine bayi yapacaksın. Rekabet kabiliyeti yüksek olacak ayrıca bunların. Dedim ya zor. Fakat, bizim iş adamlarımız bu işi başarıyla gerçekleştiriyorlar. Bu kadar şeyi şunun için anlattım. Asya, Rusya, Orta Doğu, Afrika, Doğu Avrupa ve hatta Avrupa ve Amerika gibi ülkeler bizimkilerin gözü kapalı yaptığı işi yapamıyor. Yapsa da yüksek maliyetle yapıyor. Türk iş adamları diyorum kendi kendime, komşu ülkelere gidip oralarda bu işi yapsalar, ne olur acaba? Çayın taşıyla çayın kuşu vurulmuş olmaz mı? Türkiye işsizlik meselesini halletmek, GSMH'sını yükseltmek istiyorsa bu işi yapmalı. Pazarlama, satış, lojistik, ulaştırma ve turizm. Hepsi bize göre.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.