İnsanın var olduğu yerde gıda ve giysiyi yok saymak mümkün mü? Zarurî ihtiyaç; insan varsa, onlar da olacak mutlaka. Hele bu insanların arasında zenginler varsa bir de; onların zevkine uygun ürün sunan yaşadı demektir. Türkiye geçmişte tarım ülkesi idi şimdi tekstil. Tarımda yaşananı yaşamak istemiyor kimse. Dolayısıyla, "ne yaparız da bu avantajı koruruz" düşüncesi var aklı başında olanların kafasında. Öyle ya, dünyada 7 milyara yakın insan yaşıyor. Her geçen gün artıyor da bu sayı ama Türkiye tek alternatif değil ki. Bir anlık gaflet sonunda bir başkası dolduruverir pazarı. Hem de gözünün yaşına bakmadan yapar bunu. Dolduruyor da nitekim. İşte Çin. İşte Singapur. İşte Hindistan. Ucuz işçi avantajını kullanıp deviriyorlar rakiplerini birer birer. Türkiye ucuz işçiliğin yaygın olduğu Doğu ile moda ve tasarımın zirveye çıktığı Batı arasında sıkışmış vaziyette. Ya bu iki değirmen taşı arasında ezilip gidecek, ya da bir yolunu bulup gelişecek!.. Hangisi acaba? Master plan olmadan bu soruya olumlu cevap vermek zor, hatta imkansız! Hele bir de "gün ola harman ola" dendi mi yandı gülüm keten helva. Bu sene 70'inci yılını kutlayan Mithat Giyim, ikinci 70 senesini garantiye almak için Batı ile yarışıyor. Terletmeyen, yaz kış vücut sıcaklığını aynı tutan nanoteknolojik kumaşlardan giysi üretip sağlığını düşünen müşteriye ulaşmak istemesi bundan. Refah seviyesi yükselen müşteri, parayı değil, sağlığını düşünüyor çünkü. Leke ve su tutmayan ürünler üzerinde de çalışıyor ayrıca Mithat. Maksat, yine aynı. Sağlığını düşünen müşteriye hitap ederek yoluna devam etmek. Mithat Gürsoy'un kurup büyüttüğü Mithat Grubu bugün 3 evladı tarafından yönetiliyor ve pupa yelken gidiyor. Tahir Gürsoy (satış ve pazarlama), Fahir Gürsoy (İmalat ve finans yönetimi), Sahir Gürsoy ise inovasyondan sorumlu. Mithat Fas'ta da üretim yapıyor ve Türkiye'deki maliyet artışını böyle dengeliyor. Fas'ta hem işçilik ucuz, hem de Fas çıkışlı mallar ABD'ye gümrüksüz girebiliyor. Böyle olması müşteriye on dolar avantaj sağlıyor tabii. Ki... konfeksiyonda 10 dolar büyük para. Mithat'ın bu seneki ihracatı 70 milyon dolar civarında. Tahir Gürsoy, "Önümüzdeki sene bu rakamın 90 milyon doları bulmasını bekliyoruz" dedi. Madalyonun öbür yüzü Tahir Gürsoy, Ar-Ge Merkezi'nde kemersiz ve askısız kumaş pantolon üretimi için çalıştıklarını da söyledi. Göbeği ne olursa olsun kemeri gevşetme ihtiyacı duymayacakmış tüketici. Kilolu insanların arayıp da bulamadığı bir şey bu. Tahir Gürsoy'a sektörün zor bir dönemden geçtiği şu günlerde gösterdikleri bu performansı neye borçlu olduklarını sordum. "Fas'taki üretimimiz" dedi. O 10 dolar var ya, hem kâr etmesini, hem de maliyeti düşürmesini sağlıyormuş. Yurtdışında yatırım yapmak işe yarıyor demek ki. Yoksa, Mithat da diğerleri gibi zorlanırdı hiç şüphesiz. Tahir Gürsoy "İhracatçıya yüzde 5'lik bir teşvik konulabilir mesela" dedi. Haklı. Madem kur ha bire düşüyor. Maliyetleri de daha fazla aşağı çekmenin imkanı kalmadı, o halde devletin sektörü desteklemesi lazım. Desteklesin ki, döviz kazandıran firmalar ölmesin! Madalyonun bir diğer yüzü daha var. O da ucuz işçilik. Geçenlerde Ender Arvas aradı. Tokat'ta çorap imalatı yapıyor kendisi. Başarılı projelere imza atmış, sevip saydığım bir insan. "İstanbul'da" dedi. "Asgari ücretin en az bin YTL olması lazım. Hem de net." Aynen öyle. Şayet, İstanbul kurtulsun isteniyorsa, bu şart. İstanbul artık konfeksiyon atölyelerinin şehri olmamalı. Hatta sanayinin 's'si olmamalı bu şehirde. İstanbul finans merkezi olmalı. Turizm ve kültür şehri olmalı. Moda şehri olmalı. Kongre turizmi dendiğinde akla ilk gelen yine İstanbul olmalı. Sanat ve sinema da öyle. İstanbul'un misyonu buna müsait. Fakat iyi yönetilmiyor bu şehir. Yazık oluyor, yazık. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, "Başbakanımız, çok eskiden beri İstanbul finans merkezi olsun istiyor" dedi geçenlerde. İstanbul gibi bir metropolün belediye başkanı böyle konuşur mu yahu? Bu kadar uzaktan kumandaya rıza niye? Başbakan o kadar işin gücün arasında İstanbul'la nasıl ilgilensin?!. Buna sorumluluktan kaçmak denir, başka bir şey değil. Yap planını, yap projeni; git Başbakan'a. "Finansçılar, sanatkârlar, fuarcılar, bilcümle kuruluşlar istiyor. İstanbul'u dünya kenti yapacağız" de. Yok. "Başbakanımız öyle istiyor"muş. Hadi canım sen de. Kadir Topbaş şöyle bir silkinmeden olmaz bunların hiçbirisi!..