İğne ve çuvaldız üzerine söylenen atasözüne bayılıyorum. İnsan zaafını en iyi o anlatıyor çünkü. Daha iyisi can sağlığı. Başkasını eleştirmek kolaydır. Fakat, iş kendine geldi mi, ıhhh! Önceki akşam UTESAV'ın tertiplediği mutat Haliç Sohbetleri'nden birine katıldım. Müdavimiyim, onu da söyleyeyim. Misafir konuşmacı renkli olunca sohbet de renkli oluyor ister istemez. UTESAV'ın davet ettiği konuşmacı AK Parti'nin Tanıtım ve Medyadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Edibe Sözen'di. Prof. Sözen malum, iletişim uzmanı ve sosyolog. Meseleleri eğip bükmeden, dosdoğru konuşunca hoş bir sohbet çıktı ortaya. Bunu yazmalıyım. Üç aşağı beş yukarı dünyada da öyle ama Türkiye'de medya kuruluşlarının hemen hepsi bir ideolojinin temsilcisi. Edibe Sözen'in tarifiyle "Kimi Batıcılık, kimi Türklük, kimi de Dincilik" tavrıyla belirlemiş ideolojisini. Buna kim ne diyebilir ki? Laf olsun diye medya sektörüne girilmez zaten, şaşıp yanılıp giren de yanar. Çünkü, çok pahalı bir endüstri medya! Ancak, ister radyo, ister televizyon, ister gazete, ister internet olsun. Bu kurumlardan birini veya birkaçını elinde bulunduran kişi ve kuruluşlar şayet, habercilik yapmazsa; yandı gülüm keten helva. Ne ideolojilerini yayabilme imkanına sahip olurlar, ne de bağımsız kalabilirler! Habercilik bu işin olmazsa olmazı. Tabela asmakla medya olunmuyor yani. Edibe Sözen, Türkiye'nin yaşadığı "Doğan Grubu medya ve diğerleri" gerçeğine de temas etti. Hakkını teslim etmek gerekirse, Doğan Grubu bütün yayınlarının ilk sahibinin okuyucu ve seyirci olduğunun şuuruyla hareket ediyor. Halk adına yayıncılık yaptığını ve halkın avukatı olduğunu asla unutmuyor. Haa, bu gerçeği suistimal ettiği olmuyor mu? Olmaz olur mu? Oluyor tabii. De... bunu kılıfına uygun yapıyor. Kamuoyu desteğini kaybetmeden yapıyor. "Diğerleri" diye tanımlanan medya nasıl peki? Orası pek iç açıcı değil. Bunu peşinen söylemek lazım. Habercilik yapılmıyor bir kere. Okuyucuna istediği haberi ver, yapacaksan ondan sonra yap ideolojini! Hayır, varsa yoksa ideoloji. Kantarın topuzu burada kaçıyor işte. Sadece dvd veya kitap çıkarıp piyasaya sürsen, kimse sana bir şey demez. Ama, "Ben gazete çıkaracağım" veya "Televizyon yayıncılığı yapacağım" dedin mi, iş değişiyor. O zaman habercilik yapman şart oluyor. "Diğerleri" diye kategorize edilen kesim, habercilik yapmıyor maalesef. Haliyle, "küçük" kalmaktan ve "etkisiz" olmaktan kurtulamıyor bir türlü. Edibe Sözen'in meslektaşlarımızı mağdur eden "Yıpranma payı" ile ilgili bir açıklaması vardı. Yüreklere su serpen bu açıklamayı da zikredip kapatayım bu mevzuu. "Bu konu Meclis'ten geçti ama tartışmalı bir geçiş oldu. Gazetecilerin bu haklarının iade edileceği kanaatindeyim.