Geçen hafta Amsterdam uçağından akşam saatlerinde indim İstanbul'a. Ertesi gün sabah da Mardin'e uçtum. Mardin ve Amsterdam. Birbirinden farklı iki şehir. Geceyle gündüz gibi. Amsterdam senenin 11 ayı kapalı. Mardin ise 11 ay güneşli. Amsterdam asırlar boyunca korsanların barınağı olmuş bir şehir. Mardin ise Mezopotamya'nın kuzey kanadında ve insanlığın başladığı bir bölge. Ayrıca, onlarca medeniyetin beşiği. Amsterdam'da toprak, okyanus doldurularak elde ediliyor. Mardin ise Mezopotamya'nın en verimli toprakları üzerinde kurulu. Tarihî perspektiften bakıp övünebileceğimiz sayısız hususiyetleri var Mardin ve çevresinin. Sosyal ve ekonomik tarafı ise oldukça vahim. Amsterdam tarımda Avrupa'nın kileri sayılacak kadar ileri. Dünyanın bir numaralı çiçek üreticisi. Avrupa'nın sebzesi de Amsterdam ve çevresinden gidiyor. Bir de Mardin'e bakın! Koskoca Mezopotamya Ovası bomboş duruyor. Ne tarım, ne hayvancılık! Amsterdam'ın en zenginleri çiftçiler. Mardin'de ise çiftçi yoksulluk sınırının altında yaşıyor! Mezopotamya, değil Türkiye; Asya'yı besler halbuki. Durun, daha bitmedi. Birkaç yel değirmeni ve peynir atölyesini görmek için Amsterdam'a senede 5 milyon turist geliyor. Mardin, UNESCO tarafından "Dünyanın Kültür Mirası" olarak ilan edilmiş bir kent ama henüz 500 bin bile değil şehri ziyaret eden turist sayısı. 7 bin yıllık bir tarihe sahip olan Mardin'in bu hallere düşmesinde hangi hatalar işlendi acaba? Amsterdam şehri deniz seviyesinden 6-7 metre aşağıda. Dedim ya, okyanusu doldurarak elde etmişler topraklarının çoğunu. İklimi iklim değil. Havası hava değil ama adamlar yaşıyor. O kıytırık yerleri yaşanır hale getirmişler ve yaşıyorlar. Şehir nasıl muntazam anlatamam. Mimarisi harika. Çevre düzenlemesi müthiş. Yolları, sokakları pırıl pırıl. Ya Mardin? Geçmişte yapılmış tarihî eserleri vahşice katletmiş. Kimini yıkmış, kimini beton yığınlarının arasına sıkıştırmış. Yolları, sokakları geçilmez hale getirmiş. Hasılı, Mardin Mardin olmaktan çıkmış. Bir ümit var ama. Türkiye Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) Başkanı Süleyman Şensoy'un davetlisi olarak gittiğim Mardin'i ümit verici buldum. TASAM Mardin'de Türkiye Avrupa Forumu'nun ikincisini tertipledi. "Avrupa Bütünleşmesi ve Türkiye" başlığını taşıyordu bu forum. Avrupa, Asya ve Afrika'dan çok sayıda kişi katıldı. Hepsi otorite, hepsi uzmandı bu katılımcıların. Mardin'i tanıma fırsatı da buldular tabii bu dört günlük süre içinde. Mardin Valisi Hasan Duruer'in gayretlerini de göz ardı etmemek lazım. Müthiş gayretli. Kamuya ait bütün gayrimenkulleri gözden geçirmiş. Şehrin estetiğini bozanları yıkıyor tek tek. "İğneyi kendimize batırıyoruz" dedi. Sıra çuvaldızda. "Beş sene içinde Mardin'i eski tarihî dokusuna kavuşturacağız" diyen Duruer, yapılması gereken ne varsa yapmaya kararlı. Yardımcıları da fevkalade basiretli. Neden olmasın? Bir olumlu haber daha verip kapatayım mevzuu. GAP Başkanı Sadettin Kocahocagil de forumdaydı. Sulama faaliyetlerinin hızla devam ettiğini söyledi. Toprak da eski verimli günlerine kavuşuyor. Mardin'e her sene 10 milyon turistin geldiğini görmek ve çiftçinin Hollandalı çiftçi gibi refah içinde yaşadığına şahit olmak hiç de geç değil yani.