Madonna bir ülkede konser verecekse eğer; ondan önce bavul haberi ulaşır o ülkeye. "Madonna 16 bavulla geliyor!" Bunu duyan hayranları, "Ülen 3 gün için 16 bavul da neymiş" demez. "Vay. 16 bavul. Hayranım bu kadına" der ve o bavulları görmek için can atar. Buna "algıları yönetme" deniyor. Başka bir tarifi ise "imaj". Madonna'nın İstanbul'a gelişinde de yaşandı buna benzer bir durum. "Madonna dev ekipmanlarıyla geliyor. Üç uçak ve 45 TIR taşıyor ekipmanlarını!" Sanatçı gelmeden namı geldi yani. Hayranının gözünde devleşti tabii. Dönüşü de muhteşemdi: "20 çanta dolusu alışveriş yaptı!" Algıları yönetme tekniğinde sistem basit aslında. Kişilerin belleğindeki "sönük" görüntüyü al, onun yerine "parıltılı" olanı koy. Bu stratejinin uygulanmasında sosyal medya ve iletişim teknolojileri kullanılıyor tabii. "Bizim sanatçımız en önde gelen sanatçı ve en dominantı." Bu güç gösterme yöntemini sanatçı kullanır da siyasetçi kullanmaz mı? Bırakın siyasetçiyi, ülkeler kullanıyor. Adı da var: "Yumuşak güç" stratejisi. Bill Clinton ABD Başkanı iken 1999'un Kasım ayında Türkiye'ye gelmişti, hatırlarsanız. Clinton lacivert elbise beyaz gömlekle çıktı uçaktan. Bir sporcu çevikliğiyle merdivenlerden indi ve paltosuna sarınmış Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve maiyetindekilerin elini sıktı. Ertesi gün Deprem Bölgesi'ne gitti ve orada Erkan bebeği kucakladı. Daha sonraki gün ise eşi Hillary ve kızı Chelsea ile Efes'e gidip dua etti. Bunların hepsi planlanmış hareketlerdi tabii. O üç gün içinde Clinton "Dinamik, insanları seven, dindar" bir aile reisi profili çizdi ve Türk halkını etkiledi. "Hadi gidelim" deseydi şayet; ahali, Demirel'i bırakıp Clinton'ın peşine takılıp gitmeye hazırdı. İnsanların kendilerine ulaşan verileri kodlaması ve bilgiye dönüştürmesi için çevreyi algılaması gerekiyor evvelemirde. Olan da bu esnada oluyor işte. Algı yöneticisi, algılama sürecini yapay faktörlerle etkileyip kendi istediği görüntüyü elde ediyor toplumun belleğinde. Madonna'yı ya da Bill Clinton'ı farklı algılamamıza bu yöntem neden oluyor işte. Algılar kodlanmış enformasyon bilgileri ve tasarlanmış organizasyonlarla etkileniyor ve dünya ABD'yi ulaşılmaz bir ülke görüyor. ABD Başkanı başka bir ülkeye gittiğinde etrafındaki koruma ve araç sayısının fazlalığı da bu imaj çalışmasının bir parçası. Türkiye, bilhassa rahmetli Özal ve sonrasında bu yöntemi kullanmaya başladı. Başbakan Erdoğan sık sık yurt dışı gezilere katılıyor mesela. Bu ziyaretlerin Türkiye'nin "yumuşak gücü"nü fazlasıyla arttırdığını unutmamak lazım. Ki, bir ülkenin "yumuşak gücü"nün mevcut "fiziki gücünden" daha önemli ve daha etkin olduğunu daima hatırda tutmak lazım. Hem saygı telkin ediyor karşı tarafa, hem de caydırıcılığı fiili güçten daha fazla. Erdoğan'ın 2011 senesinde gerçekleştirdiği Somali ziyareti Türkiye'nin sadece kendi bölgesinde değil, küresel bir güç olma yönünde önemli bir adım oldu. Hakeza "une minute" resti. Erdoğan Arap âleminin lideri oldu bu sözden sonra. Bunların hepsi Türkiye'nin "yumuşak gücü"nü pekiştirip global aktör olmasına katkı sağladı. Sağlıyor da. Yapılması lazım.