Son senelerde dile pelesenk edilen en popüler sözlerden biri de, "ucuz işçi" sözü oldu hiç şüphesiz. Duvarlar yıkılıp "Demirperde Ülkerleri" konuşulmaya başlandığı 20 seneden beri bu "ucuz işçi" sözcüğü kullanılıyor. Sokaktaki vatandaştan Nobel ödüllü iktisat profesörlerine kadar hem de. Evet, Batı'da işçinin bir aylık emeğinin karşılığı 3 bin dolar civarında iken, Doğu'da 100 dolar. Türkiye'de ise 500. Rakamları mukayese edince; ciddi bir fark çıkıyor ortaya. Fakat, "kazın ayağı" tam öyle değil aslında! İşçiliğin maliyetler arasındaki yeri, yüzde 15'i geçmiyor genelde. Yani, etiket fiyatı 100 TL olan bir ürünün işçilik maliyeti ya 10, ya da 20 TL'dir. Maliyeti kabartan başka unsurlar da var: Enerji, ham madde... Ayrıca, pazarlama, lojistik, tasarım ve yatırımcı kârı. Bir de tabii vergi. Çin veya Hindistan'a giden sermaye, salt ucuz işçilikten dolayı gitmiyor yani. Esas neden ucuz enerji, düşük vergi ve teşvikler. Bir de tabii tüketime aç, milyarlarca nüfus. Yatırımcının iştahını esas kabartan faktör bu işte. Pazar! Başka bir deyişle, ucuz işçilik aşkına bir başka ülkeye giden sermaye yok. Olsa bile, çok cüzi. Yatırımcıyı cezbeden ana neden, o bölgelerin tüketime aç nüfusu. Batı nüfusu hem doydu, hem de yaşlandı. İhtimal dahilinde değil ama nüfusun gençleştirildiğini düşünelim. Yine de 20-30 seneden önce olmaz bu iş. Dolayısıyla, sermayenin yeni pazarlara ihtiyacı var ve en ideal pazar, Çin ve Hindistan başta olmak üzere Asya ülkeleri. Asya ülkelerine giden yatırım sermayesi, 2-2.5 trilyon doları buldu. Daha da artacak. Bu, kesin! Sermayenin başka alternatifi kalmadı çünkü. Bir de insan unsuru var. Yetişmiş elemanların önemli bir kısmı Batı'ya göç ediyor. Haklı nedenleri var tabii. İlaç, ya da kimya sanayinde uzmanlaşmış bir kişi, Batı'da iş bulmakta zorlanmıyor. Başka sektörler içinde geçerli bu söylediğim. Hem çalışıp, hem de güvenlik içinde yaşamak; yabana atılacak rahatlık mıdır o insanlar için? Sermaye ve beyin gücü yer değiştiriyor. Hem de müthiş bir hızla. Peki, Türkiye bu göç dalgalarının arasında nerede duruyor? Nerede olacak? Asya ile Avrupa'nın tam orta yerinde. Aslında, muazzam bir avantaj; insan ve sermaye bulutlarının Türkiye üzerinden geçmesi. Türkiye, bu bulutları yağmura dönüşmeye müsait bir iklime sahip. Hem de fazlasıyla sahip. Yapılması gereken tek şey; kısır çekişmeleri bir kenara bırakıp ülkenin geleceği için kafa yormak. Kafa yormaya da gerek yok aslında. Ayağımıza gelen fırsatı değerlendirelim yeter. Dediğim gibi kısır çekişmeleri bir kenara bırakıp, ülke menfaatine odaklanmak şartıyla tabii.