İstanbul şehri 1980'li yıllara kadar sur içinde sıkışmış kalmıştı. Ekonomideki gelişmelerle birlikte İstanbul'a göç başladı ve şehrin nüfusu birdenbire arttı. Şayet o günlerde İstanbul planlı büyümüş olsaydı, bugün dünyanın en modern metropollerinden biri olup çıkardı. Fakat olmadı. Tam aksine, yaşanılmaz bir şehir haline geldi. Trafik keşmekeşi, çarpık yapılaşma ve yeşil alan kaybı ile boğuşan bir şehir!.. Şimdi tedbir üstüne tedbir alınıyor ama heyhat, iş işten geçti! Son çare "kentsel dönüşüm"de bulundu ve start aldı bu proje. Tesadüfe bakın ki, 13 Ekim 2012 tarihinde "İstanbul Tasarım Bienali" başlıyor. İstenirse çok şeyi değiştirecek bir tesadüf bu. Eren Holding, Koray Şirketler Topluluğu, Vestel ve VitrA eş sponsorluğunda gerçekleştirilen bu bienalde kent tasarımı ve mimarlık projeleri yer alıyor. 165 tasarımcı ve mimarın projesi var. Hem de ne projeler. İstanbul'un mimari yapısını ve kentin gelişmesini irdeleyen bu bienal; İstanbullulara bir mukayese imkanı vermesi yönünden çok önemli. 12 Aralık 2012 tarihine kadar İstanbul Modern'de sergilenecek olan bu tasarımları mutlaka gezip görmek lazım. Şehrin güzelleşmesinde şehir halkının önemli rolü var çünkü. Şehirde yaşayan insanlar ne kadar şuurlu ise şehir o kadar güzelleşiyor; bu kesin. İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı (İKSV) tarafından bir buçuk senelik bir çalışma sonucu hayata geçirilen İstanbul Sanat Bienali sadece mimari tasarımlardan ibaret değil; onu da söyleyeyim... Aynı zamanda endüstri ürünleri, moda, grafik ve yeni medya tasarımları da yer alıyor. İKSV Başkanı Bülent Eczacıbaşı, "Bir ülkenin ürettiği ve pazarladığı ürünlerle anılmasından çok tasarımları ile anılması lazım" dedi. Çok yerinde bir söz. Üretmek ve pazarlamak artık çok kolay ve bir o kadar da düşük kârlı. Tasarım öyle değil ama; para ediyor. Neyi tasarlarsanız tasarlayın, para ediyor. Bugün kalkınmış ülkeler tasarıma odaklandı. Avrupa mesela. Tam bir tasarım ve ar-ge merkezi olma yolunda. Sermaye ve fabrikasını Çin ve Hindistan'a taşıyan Batı ülkeleri, tasarım ağırlıklı çalışmaya hız verdi. Tasarım hem iyi para getiriyor, hem de çevre kirliliğine neden olmuyor çünkü. Her bakımdan avantajlı yani. İstanbul Tasarım Bienali bu özelliğinden dolayı da önem arz ediyor. Türk sanayicisi, üniversiteleri ve tabii kamu tasarımın ne kadar önemli olduğunu bu bienali gezip görecek ve vizyonunu genişletme fırsatı yakalayacak. Bienalde "kusurluluk" teması çerçevesinde hazırlanan 108 proje, iki farklı sergide izleyicilerle buluşmaya hazırlanıyor. Bunlardan birisi Emre Arolat'ın küratörlüğünü üstlendiği "musibet" projesi. Ki, kent tasarımı ve mimari ile ilgili. "Dönüşüm" başlığıyla anılıyor. Diğeri ise "bürokrasi"ye tezat olan "adhokrasi" başlığını taşıyor. "Adhokrasi" Galata Özel Rum İlköğretim Okulu'nda sergileniyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen tasarımcı ve bilim adamları tarafından gerçekleştirilen projelerin sergilendiği bienal çerçevesinde kentin farklı noktalarına yayılan akademi programı, atölye sergileri, seminer programı, konuyla ilgili çeşitli film gösterileri de yer alıyor. Bu bienalin İstanbul başta olmak üzere Türkiye'ye yeni bir bakış açısı ve vizyon kazandıracağını şimdiden söyleyebilirim.