İTO'nun yeni misyonu

A -
A +

İstanbul Ticaret Odası (İTO), sahip olduğu üye sayısı ve ekonomik gücünden dolayı dünyadaki ticaret odalarının en büyüklerinden birisi. Şayet bir oda böylesine büyük ve güçlüyse, o gücü yönetmek de ayrı bir maharet gerektiriyor ister istemez. Geçmişte İTO'nun bu gücünü kullananlar kâh ekonominin önünü açtı, kâh ülkeye vizyon kazandırdı, kâh hükümetleri devirdi. Bu özelliğinden dolayı İTO'ya karşı hep dikkatli davranan siyasi partiler bazen kendilerine çekidüzen vermiş, bazen de bu gücü lehlerine çevirmek için odayı siyasi arenanın içine çekmekte beis görmemişlerdir. Bazen de tam tersi oldu bunun! Oda yönetimi siyaseti yönlendirmeye veya desteklemeye meyletti. Tabii bütün bunların sonu hüsranla bitti ve İTO'nun kan kaybetmesine sebep olan eylemler olarak kaldı hafızalarda. Hele 1990'lı yıllarda İTO bu hüsranı fazlasıyla yaşadı. Son 15 senelik sicili bozuk yani!.. Son seçimden yeni bir yönetimle çıkan İTO'nun kaptan köşkünde şimdi Murat Yalçıntaş oturuyor. Genç... dört dil biliyor... iyi eğitim almış ve tecrübeli... Yalçıntaş'ın önünde iki yol var. Ya, İTO'nun bozulan imajını parlatıp düzgün bir misyonla çıkacak yola. Ya da daha önce İl Başkan Yardımcılığı'nı yaptığı AK Parti'nin dümen suyuna girip dağılan parçaları daha bir dağıtacak!.. Hemen söyleyeyim ki, Murat Yalçıntaş, birinci yolu, yani, İTO'nun özlenilen eski günlerine dönmesini tercih etmiş görünüyor. İTO Yönetim Kurulu Başkanı Murat Yalçıntaş'ı, sorumluluğunun şuurunda buldum. Yalçıntaş'ın iki projesi "İhracata İlk Adım" adını verdiği bir proje var elinde mesela. Türk KOBİ'lerine ihracatta fırsat kapıları açan ve bu özelliğinden dolayı onların uzun vadeli düşünme kabiliyetlerini arttıran bir proje bu. Avrupa Birliği (AB) başta olmak üzere Dünya Bankası ve diğer kurumların verdiği sayısız hibe ve kredi imkanları var ama Türk müteşebbisleri proje üretemedikleri için faydalanamıyor bu kaynaklardan. İTO, bu zafiyeti görüp verdiği eğitim ve rehberlik hizmetleriyle KOBİ'lerin önünü açmaya çalışıyor. Kabul etmek lazım ki, zor bir yol bu yol. Değil Türk KOBİ'lerinin, büyük sanayicilerin bile proje yapma alışkanlığı yok çünkü. Ancak, bir taraftan globalleşme ihtiyacı, bir taraftan da başlayan AB süreci; Türkiye'nin bu alışkanlığı kazanmasını şart koşuyor. Murat Yalçıntaş'ın üzerinde durduğu ve olgunlaştırmaya çalıştığı bir başka proje daha var ki, tek kelimeyle mükemmel: Doğu ve Güneydoğu Anadolu Odaklı Turizm Projesi. Bu konu biraz da bendenizin ilgi alanına girdiği için rahatlıkla kullanıyorum 'mükemmel' kelimesini. Türkiye şayet istihdam meselesini çözmek istiyorsa bu projeye sımsıkı sarılması lazım. Ayrıca, bu proje kişi başına düşen milli geliri 10-15 bin dolara çıkaracak bir proje. Yeter ki sahip çıkılsın. Türkiye, maalesef şimdiye kadar fark edemedi bu potansiyelin varlığını. Daha geçenlerde Türkiye'ye gelen moda dünyasının ünlü markası Versace'nin başkanı Santo Versace, "Türk olsam Anadolu kültürünü evrenselleştiririm" dedi. Belli ki, "Su akar Türk bakar" sözünü duymamış; duysa, söyler mi hiç? Israrla, "Modada farkı yakalamak istiyorsanız kültürünüzü inceleyin" diyor adam. Anadolu, baştan sona kadar bir açık hava müzesi. Antik çağ kentleriyle dolu bu ülkenin başka ülkelerde olmayan bu şansını değerlendirmesinin vakti geldi de geçiyor bile. 11 bin senedir bu topraklarda sayısız medeniyetler kurulmuş, yıkılan imparatorlukların yerine bir başkası, bir başkası gelip oturmuş. Geriye hep ihtişam, hep zenginlik, hep eser kalmış. Ne Amerika, ne Avrupa. Hiçbirisinde yok böyle bir hazine. Biri kalkıp da böyle bir ülke kurmak istese, belki 500-600 milyar dolar harcaması gerekir; belki de 1 trilyon dolar. Hadi, kurdu diyelim. O tarihî kokuyu vermesi mümkün mü?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.