Şirketlerin vazgeçilmezlerinden birisi de servis hizmetleridir hiç şüphesiz. Yemek, güvenlik, ulaştırma, temizlik; hatta hukuk ve muhasebe. Eskiden bütün bu servisler iç bünyede istihdam edilen personeller tarafından verilirdi. Şimdi ise neredeyse tamamı taşeron firmalardan temin ediliyor. Neden acaba? Maliyeti çok yüksek de ondan!.. Bir mühendislik işletmesi düşünün mesela. Bu işletmenin vizyon sahibi teknik eleman istihdam etmesi ve dolayısıyla onlara yüksek ücret ödemesi lazım. Burada anlaşılmayacak bir şey yok. Başarı için şart bu. Bir de geri hizmet dediğimiz işleri yapanlar var; aşçı, temizlikçi, şoför gibi... Zurnanın 'zırt' dediği yer burası. Mühendise yüksek ücret ödeyen o işletmenin çaycı veya aşçıya da aynı oranda ödeme yapması gerekir. Böyle yapmazsa şayet, işletmenin iç dengesi bozulur ve huzursuzluk baş gösterir çünkü. Sadece maaş da değil. Vergi, SSK pirimi ve kıdem tazminatı gibi ödemeler de buna ilave edilince yüklü bir maliyet unsuru çıkıyor tabii ortaya. Eskiden işletmeler iyi kazanıyor ve bu giderleri sineye çekiyorlardı. Son senelerde hem o eski ballı kazançlar kalmadı, hem de ciddi bir rekabet yaşanıyor sektörlerde. Haliyle, işletmelerin maliyet hesabı yaparken titiz davranmaları söz konusu oldu. Ana omurgayı bünyede tutup diğer hizmetleri dışarıdan satın almaya başladı işletmeler. Yemek fabrikası, temizlik şirketi ve güvenlik hizmeti veren firmaların mantar gibi çoğalmasının esas nedeni işte bu politikalardır. Devlet elini işletmelerin kasasına atıyor, işletmeler de ne yapıp edip kendini kurtarıyor bu hamleden. Devlet kovalıyor, işletmeler kaçıyor!.. Kaçan sadece işletmeler değil haa. Vatandaş da kaçıyor! Uzun vade ve düşük faiz politikalarıyla birlikte vatandaş tüketime hız verdi ya, "Vay! Sen misin ev ve araba alan?" Devlet, hemen ev ve otomobili olanların peşine düştü. Verginin adaleti Aha, İstanbul Büyükşehir Belediyesi. Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul'da yaşayan her bin kişiden 180'inin araç sahibi olduğuna dikkat çekip "Bu kişilerden senede bir kere 100 YTL alırsak, park problemi çözülmüş olur" demiş ve o "olur"u şöyle açıklamış. "Toplanan bu paralarla yeni park alanları yapar ve kapalı otoparklar dışındaki açık alanlardan park ücreti almayız." Tahsilatı kolay olduğu için bu 100 YTL'lerin Taşıt Vergisi'ne giydirilebileceğini ilave etmeyi de ihmal etmemiş tabii. Otopark meselesi bilhassa İstanbul'da ciddi bir problem. Bu kesin. Ancak, çözüm böyle mi olmalı? Adam, 'otoparkı var' diye daha fazla ödeme yapıp bir ev almışsa hata mı etmiş? Şimdi bu kişiden ikinci bir kez daha "otopark parası" istemek ne kadar doğru olur acaba? Ayrıca, site inşa edenler için otopark alanlarını geniş tutmanın ne cazibesi kalır ki?