Derelerin dili olsa da söylese. Önümüzden ne dereler aktı ama biz sadece baktık! Kaçan balığın haddi hesabı yok. Biz çalışmayı sevmiyoruz bir kere. Bilgi milgi de istemiyoruz. Yeniliği ise yanımıza yanaştırmıyoruz. Boşuna değil bu. Bizim öyle hayallerimiz var ki, hepsi cihana bedel! Hangisini sayayım ki? Almanya bir dönem istihdam açığını Türkiye 'den karşılamaya başlamıştı ya, bunu gören biz; ' Avrupa kucağımıza düştü ' diye havalara girip hemen yorgan altına attık kendimizi. Avrupalı' nın yaşlandığı doğruydu ama bize muhtaçlığı bizim hüsnükuruntumuzdan ileri gitmedi maalesef. Avrupalı işçi açığını bizden değil de doğu bloku ülkelerinden karşıladı. Biz de kucağımızda bebeler şapa oturduk tabii!.. Laleli piyasasında başlayan bavul ticareti de öyle. Rus ve Rumen turistler ülkeye gelip bavullarını doldurmaya başlayınca; ayaklarımız yerden kesildi, ' Fırsat bu fırsat ' deyip kazıklamaya başladık onları. Fazla sürmedi tabii. 3-5 uyanık adam, Dubai 'de bir cazibe merkezi kuruverdi! Araplar da dahil tüm müşteri oraya kaydı ve su kurudu. Elimiz böğrümüzde bir daha oturduk oturduğumuz yere!.. Yetmedi! Gelişmiş ülkelerde tasarruf fazlasının 2 trilyon doları aştığını duyunca, kendimizden geçip ellerimiz havada beklemeye başladık. Hatta siyasilerimiz bununla da iktifa etmeyip, ' Yabancı yatırımcının eli mahkum, bize gelecekler ' diye mangalda kül bırakmadılar ama herifçioğulları paralarını kalkınmakta olan başka ülkelere taşıdı ve bize yine avucumuzu yalamak düştü!.. Büyük Orta Doğu Projesi peşinde koşan Amerikalı bizi paraya boğacak diye hallenmemize ne demeli? Tezkere Meclis 'ten geçip biz köşe olacaktık! Hani? Tezkere bir tarafa gitti, paralar bir tarafa! ' Türkiye, kendi kendine yetebilen nadir tarım ülkelerindendir ' diye kostaklanmamızın ise haddi hesabı yok. Hani ne oldu? Türkiye tarım ürünlerinin istilasına uğradı. Eti bile ithal ediyor. Dünyanın dört bir yanından buğday geliyor bu güzelim vatana. Yarın bir de yoğurt ithalatı başlarsa hiç şaşmam!.. Daha düne kadar ' Haliç'teki altın ' hikayesiyle avunmamız var bir de, ki dillere destan. Japonlar gelip çıkaracaktı, o da fiyasko! En büyük kozlarımızdan biri de hiç şüphesiz, ülkemizin jeopolitik durumu. Stratejik bir ülkeyiz vesselam. Ayrıca, Avrasya 'nın tam göbeğinde olmanın ekonomik avantajı da bizde! Bu coğrafyadaki ülkelere mal satmak isteyenin bunu bizsiz yapması mümkün mü? Değil tabii! Asla ve kat'a yapamazlar. Ee, köşe olduk o halde, değil mi? Doğrusu ben o konuda da şey ediyorum. Biri kalkıp da Dubai misali bir başka ülkeyi yatırım üssü haline getiriverirse, ne olur bizim halimiz?!. Hayal kurmak güzel tabii de bir bedeli var bunun. Biz de ödedik o bedeli. Tamı tamına 1.2 trilyon dolar borç faizi. Havaya giden para! Şimdi de, ' Kapağı AB'ye atıp dertlerden kurtulma ' ümidinin peşinde koşuyoruz. Öyle mi acaba? O da, 'Şunu şöyle yapın, bunu böyle ' diye ensemizde boza pişirirse; ne yapacağız biz? Sözün sonunu; ' Elden gelen aş olmaz, o da vaktinde bulunmaz ' atasözüyle düğümlesem; çok mu densizlik yapmış olurum acaba? MI ACABA?!. Sağlık Bakanı Recep Akdağ eski bir güreşçiymiş.... SSK'ya attığı elenseden belli değil mi bu? *** Japon İmparatoru'nun tek kızı Prenses Sayako, evlenmek için halktan birini seçmiş... Ne var bunda, Sakıp Ağa'nın kızı Dilek de halktan birini seçmedi mi? *** İstanbul'da üretilen 17 milyon adet ekmeğin 2 milyonu israf ediliyormuş... Tam bize göre bir iş!