Karadeniz'e sahip çıkalım

A -
A +

Trabzon halkı geçimini fındık, Rize ise çay ile sağlıyor. 3 aylık meşgale. Ondan sonrası yok! Boş yani! 9 ay da yatılmaz ki!.. Çay ve fındıktan elde edilen gelir koca senenin geçimine yetse, hadi dersin, "meşgale yoksa da gül gibi geçinip gidiyor adamlar" ama o da yok!.. Naçar kalan yöre insanı alternatif ürün arayışına girdi. Kivi en başta. Üretti de ama soğuk hava deposu yok. Ürünü alıp pazarlayan yok. Para veren zaten yok. Vatandaş, ürettiği kiviyi yiyor. Her gün kivi yenmez ki?!. Beslenmek için ha bire kivi yiyecek değil ya adam. Hasılı, bekleneni vermedi kivi. Bir alternatif daha var aslında: Turizm. Karadeniz demek yükseklik ve orman demek. Köknar, kayın ve Doğu Karadeniz Ladini. Bir de tabii kızılağaç. Ormanlar bu ağaç ve diğer bitkilerin renklendirdiği envai çeşit yeşilin harman olduğu yer. Çağlayan şeklinde akan akarsuları ayrı bir güzellik katıyor bölgeye. Hele yaylaları. Eşi emsali yok. Bu kadar muhteşem bir tabiat ve bitki örtüsüne sahip olunur da turizm düşünülmez mi? Karadeniz insanı düşündü düşünmesine ama kendi vizyonu ne ise o kadar düşündü. Trabzon'un Uzungöl'ü bir zamanlar ne kadar güzeldi. Ya şimdi? Beton yığını. Yazık!.. Rize'nin Ayder Yaylası da maalesef aynı akıbete doğru gidiyor. Bir zamanlar yöre mimarisini yansıtan ahşap evler vardı Ayder'de. İnsan seyretmeye doyamazdı. Şimdi onlar gölgede kaldı. Mantar gibi biten ev ve otellerin gölgesinde. Başbakan Erdoğan'ın resmini asan, yahut da çatısından Türk Bayağı sarkıtan bina dikiyor. Uyulması gereken standartlar da var halbuki ama takan kim? "Binaların yüksekliği 2 metre 70 santimi geçmeyecek", bu kurallardan biri ama uyan yok! Ayder denizden bin 400 metre yüksekte ve kaplıcaları çok meşhur. Yaylaya çıkanların birkaç gün konakladığı bir bölge. Esas yaylalar Kaçkar Dağı'nda. Onlar 3 bin metre yüksekte ve sayıları sayılamayacak kadar çok. Eskiden hayvancılığın yaygın olduğu dönemlerde, her köy halkı yaz geldi mi hayvanını meraya çıkarırmış. Hem yaylasını yaylar, hem de hayvanlarını otlatırlarmış oralarda. Yaylacılık deyip geçmeyin; kendine göre kuralları var. Bir köyün ahalisi başka bir köyün yaylasında ne hayvan otlatabilir, ne de ev yapabilir mesela. Herkes kendi yaylasında yapacak ne yapacaksa!.. Ayder'den itibaren milli park başlıyor fakat nasıl bir milli parksa; ne bekçisi var, ne de bakanı. Ayder'de hem milli park kuralları geçiyor, hem turizm ama dediğim gibi uygulama yok. Aklına esen, estiği gibi davranıyor. Sit alanı da ayrıca. Belediyeler çok müsamahakâr davranıyor. Keşke bir işe yarasa bu hoşgörüleri ama yok öyle bir şey. Aksine zarar veriyor. Bugün dünyanın çeşitli yerinden turist geliyor yöreye. İsrail'den de gelen var Körfez ülkelerinden de. Gelmek için can atanların çok olduğunu da biliyorum ama bu kafayla zor getiririz onları. Ancak Turizm Bakanlığı meseleye sahip çıkarsa olur bu iş. Evvelemirde Ayder gibi yerlerin şehir planı çıkarılmalı. Altyapısı tamamlanıp hangi yere hangi tip binanın inşa edileceği tespit edilmeli. Sonra da bina yapmak isteyene projeyi verip, "Buna göre yap" demeli. Şayet bu iş ahaliye bırakılırsa; yandı gülüm keten helva! O güzelim yerler 3-5 sene içinde beton yığınına dönüştürülür ve gelen olmadığı için suya düşer ümitler. Yayla turizminde ölü doğum gerçekleşmesi halinde yöredeki dağ ve su sporlarının da güme gitme ihtimali var. Halbuki, Fırtına Deresi üzerinde rafting başta olmak üzere birçok spor yapılıyor ve müthiş bir potansiyel var orada.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.