Karanlıkta gölge kovalamak!..

A -
A +

HIV taşıyıcısı Y.O. okula gitsin mi, gitmesin mi? Öğrenci velileri, çocuklarını Y.O. ile birlikte aynı sınıfa göndermek istemiyor. Çoğu çocuğunu aldı zaten. 40 kişilik sınıfta topu topu 9 öğrenci kalmıştı ki, o da fire verdi. Y.O. şimdi birkaç arkadaşıyla ders yapıyor. Buna ders denilirse tabii. Derse giren öğretmen baygınlık geçirip dışarıda hazır bekleyen bir doktor ve iki hemşirenin müdahalesiyle ancak kendine gelebiliyor. Oğlu için savaş verdiğini ifade eden anne Neşe O. çocuğunu her gün ısrarla okula götürüp getiriyor. Diğer öğrenci velilerinin tepkisi de kızdırıyor onu ayrıca. Öfkeli anne duygularını açığa vururken, 'Bu bakış açısı cahillik' diye bangır bangır bağırıyor. Konu medyanın gündemine oturdu. Y.O. ne yedi, ne dedi... hepsi haber oluyor. Milli Eğitim Müdürü çaresiz devreye girip, bir şeyler söylüyor ama çözüm getiremiyor. Getirmesi de mümkün değil zaten. Olayın eğitimle ilgisi çok az çünkü!.. Bir tarafta psikolojisi bozulmuş aileler birbirine sataşıyor, diğer taraftan onları gören televizyon kameraları çalışıyor, flaşlar patlıyor... Velilerin birbirine zarar vermesinden endişe eden polis kapıda nöbet tutuyor... Sorarım size, bu kadar baskı ve kördöğüşünün hüküm sürdüğü bir dramı yaşamanın kime ne faydası var? Y.O.'nun annesi, çocuğuna kol kanat gerdiği gibi onun mutlu olması, iyi bir eğitim alması ve hepsinden öte toplumdan kopmaması için çırpınıp duruyor. Naçar kalan genç anne bezgin ve bir o kadar da üzüntülü. Bu olaya üzülmeyen mi kaldı ki? İlgili, ilgisiz herkes üzüldü. En başta Y.O. ile aynı sınıfı paylaşan öğrenci velileri. Çocuklarını sınıftan alsalar bile yine de anne Neşe O.'nun üzüntüsünü paylaşıyorlar. Çocuğuna Y.O. ile birlikte eğitim alması için izin veren veliler ise şaşkın. Hem Y.O. ve ailesini yalnız bırakmak istemiyor, hem de derinden derine bir endişe yaşıyorlar. Hepsi tedirgin!.. Hasılı, herkesin psikolojisi bozuldu, hava gergin. Bu kadar duygusal bir ortamda başka ne olabilirdi ki? Herkes iyi niyetli ama sonuçta hepsi, 'Çocuğum, çocuğum' diyor. Haklılar da... Çare? Çare yok! Daha doğrusu, çare aranmıyor da karanlıkta gölge kovalanıyor. İş, üzüm yemekten çıkalı çok oldu. Yapılanların hemen hepsi bağcıyı dövmeye yönelik şeyler. Çünkü, çareyi söyleyecek olan psikolog, pedagog, sosyolog ve uzman doktorlar konuşmuyor da bu konuda hiç konuşmaması gereken veya konuşmasının sonuca hiçbir faydası olmayacak olan kişiler konuşuyor. Bu da gerginliği arttırmaktan başka bir işe yaramıyor tabii. Gerçekten çare yok mu? Bence var. Hem de çok basit. Bu konuda uzman olan kişilerin konuşması lazım. Bu konuda söz sahibi onlar değil mi? O halde neden onlar değil de siyasetçi, vali, veli, öğrenci, avukat konuşuyor? Şayet konuya vakıf kişiler konuşursa; bilgi sahibi olan aileler ikna olur. Dolayısıyla ne yapacağını öğrenen veliler de Milli Eğitim de gönül ferahlığıyla yapar yapacağını. Ayrıca, havanda su dövmek yerine; adam gibi oturup bir meseleyi enine boyuna konuşmayı öğrenme zamanımız geldi de geçiyor bile. Yeri gelmişken onu da belirteyim dedim!.. MI ACABA?!. Deniz Baykal, iktidarın şımardığını iddia etmiş... Biz de zat-ı alilerinin ciddiyetinden sıkıldık ama! * DEHAP şoku erken seçimi gündeme getirmiş... İki günlük huzur battı bize!

300
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.