Kayıkçı kavgası ve seçim

A -
A +

AK Parti iktidarı, malum, Türkiye'nin 59'uncu hükümeti. Yani, ahali 1.5 senede bir sandık başına gitmiş. Bir başka gerçeği daha var benim şirin ülkemin. Onu da 9'uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tekrarlıyor sık sık ve yerden göğe kadar haklı: En kabadayı hükümet 3 sene gitmiş bu ülkede. Ondan sonra yıpranma ve iniş başlıyor! Ortada bu kadar gerçek ve teamül varken inat etmeyip, 'erken seçime gitmek mi' lazım acaba? Türk kamuoyu "erken seçim" - "vaktinde seçim" arasında bir tercih yapmaya zorlanıyor. İşin garibi Türk halkı da seviyor sandık başına gitmeyi. Hatta davul zurna eşliğinde, şenliğe gider gibi gidiyor. Sevmese, 80 küsur senede 59 hükümet kurar mıydı? Eh, bu kadar zafiyet bir araya gelince muhalefetin seçim istemesinden daha normal ne olabilir ki? Normal olmasına normal de seçim sadece muhalefetin istemesiyle olmuyor ki. Toplumun önemli bir kesimi henüz seçim taraftarı değil, hem de hiç değil; o rüzgarı ardına almadı. Muhalefet de farkında bunun. Vatandaşı seçim gemisine bindirip 'mal varlığını açıkla' veya 'Hani Çamlıca'daki villanın ruhsatı?' gibi kayıkçı kavgasıyla o geminin yelkenlerini şişirmeye çalışması ondan zaten. Ne olacak şimdi? Halk seçim istemiyor ama muhalefet eften püften sebeplerle vatandaşın önüne sandığı koymaya çalışıyor. İş dünyası da erken seçime sıcak bakmıyor. TÜSİAD mesela. Daha geçen gün yaptığı açıklamada değil seçim, adının bile anılmasını istemediğini açıkça söyledi. TOBB da öyle. MÜSİAD, Esnaf ve sanatkarlar... ihracatçılar, inşaat sektörü... hasılı iş dünyasının tamamı istikrara sımsıkı sarılmış ve devam etmesini istiyor bu durumun. İş âleminin bu tavrı dikkate alındığında işin bir de "istikrar" boyutunun olduğu görülüyor. Ki, bu durum tartışmanın boyutunu "erken seçim" - "vaktinde seçim"den alıp "istikrar" veya "istikrarsızlık"a taşıyor ister istemez. Halkın istemesi lazım Tamam! AK Parti sütten çıkmış ak kaşık değil. Birçok acemilikleri oldu. Eksikleri de var... Ancak, 'yiğidi öldür ama hakkını yeme' demişler. Adamlar, mali disiplin getirdi kamu yönetimine. Hem giderleri kıstılar, hem gelirleri artırıcı tedbirler aldılar ve yaptılar bunu. Türkiye önemli bir kredibilite yakaladı bunun sonucunda. Düşük faizli ve uzun vadeli borçlanma imkanı geldi. Borsa 4 cent'i geride bırakmaya çalışıyor. Yabancı yatırımcının ilgisi hiç küçümsenecek gibi değil. Türkiye'nin yakaladığı bu trendi devam ettirebilmek için istikrara ihtiyaç duyduğu biliniyor ve var şu an o istikrar. İstikrar varken seçim olur mu? Muhalefetin faso fiso işlerle iştigal etmesinin esas sebebi de bu: Türkiye'de istikrarın bozulduğunu ispat etmeye çalışıyor evvel emirde ama öne sürdüğü tezler çok zayıf!.. Peki, muhalefetin her türlü polemiği mubah saydığı bir dönemde iktidarın bir şey yapması lazım değil mi? Lazım tabii. Tayyip Erdoğan'ın 'Cumhurbaşkanlığı gibi bir niyetinin olmadığını' kesin olarak kamuya anlatması lazım bir kere. Erdoğan'ın Çankaya Köşkü'ne çıkmasıyla içerde veya dışarıda Türkiye'nin prestijinin artması söz konusu değil çünkü. O olacağına, İlhan Kesici olsun mesela. Muhalefete gelince. Onlara da bir çift sözüm var. Doğru, Türkiye'nin seçimleri erken yapmak gibi bir teamülü var. Fakat, şunu unutmayın ki, köprünün altından çok su aktı. Eskiden halk, mevcut istikrarsızlığın bir sene daha sürmesindense 3 senelik istikrara razı oluyor ve sandık başına gidiyordu. Şimdi istikrar var. Ahali aklını peynir ekmekle yemedi. Türkiye seçim havasına sokulursa piyasanın bu duruma olumsuz tepki vereceğini herkes biliyor. Bu durumda mevcut istikrara katkı sağlayacağınıza ve onu sürdürülebilir hale getireceğinize emin olmadan kimse peşinize takılıp gitmez. Cazibe gerekiyor. Siz istediniz diye seçim olmaz yani, birilerinin sizi istemesi lazım. Bilmem anlatabildim mi?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.