Kendini anlatabilme sanatı

A -
A +

Geçenlerde Şam'a yaptığım ziyaret esnasında tanıştım Ertuğrul Nacar'la. Kendisi, danışmanlık yapıyor. Suriye'ye yatırım yapmak isteyen iş adamı veya şirket yöneticilerine enformasyon sağlıyor. Müşterileri arasında Türk de var, Avrupalı da. Nacar, Türklerle Avrupalılar arasındaki bir farka temas etti ki, tam bam telime bastı bu sözleriyle. Bir şeyler yazmam şart oldu. Avrupalı Suriye'ye gelmeden önce, ilgilendiği sektör hakkında en ince noktasına kadar bilgi istiyormuş Nacar'dan. Şirketlerin sermaye yapısı, müşteri profili, varsa ortakları... hatta yönetim tarzları. Bu arada başkan ve yöneticilerinin özel ilgi alanları hakkında da bilgi topluyorlarmış. Hobilerine kadar her bir şeyi sorup soruşturuyorlarmış yani. Türklerin böyle bir tasası yok. Elini kolunu sallayıp gidiyor. Sonuç vahim tabii! Malum, iletişim çağında yaşıyoruz. Adı üstünde, iletişim; çeşitli kişi ve kurum yetkilileriyle görüşme yapıp diyaloglar kurma sanatı. Daha doğrusu karşı tarafı etkileyip kendini kabul ettirme becerisi. Liderlik sanatının en belirgin kriteri bu. İnsanları etkileme gücü. Bilmediğin, tanımadığın, farklı kültür almış insanlarla bir araya gelip onlara kendini kabul ettirmek elbette ki zor. Elbette ki incelik isteyen yanları var bu işin. İlk intiba iyi değilse, yandı gülüm keten helva. Arayı tekrar düzelmek için uğraş dur. Ki, düzeltme imkânı da zayıf. Dolayısıyla, hazırlıklı gitmek lazım bu tür görüşmelere. Hazırlıklı gideceksin ki, karşındaki kişiyle ortak ilgi alanlarını oluşturup onu etkileyebilesin. Tıpkı değişik golf sopalarının bir çantada olması gibi. Profesyonellerin belleğini bu çantaya benzetmek mümkün. Her duruma ve her insan karakterine uygun bir beceri vardır onların davranış biçiminde ve doğru bir şekilde seçer ve dikkatlice uygularlar bu becerilerini. Eğer uluslararası bir alanda çalışıyorlarsa, o kişinin sahip olduğu kültür farklılıklarını da dikkate almayı ihmal etmezler tabii. Görüşülecek olan kişi Galatasaraylı ve dökülen saçlarının ardından yas tutuyor, diyelim. Hazırlıklı giden, Galatasaray'ın başarılarından söz edip saç çıkaran ilaçlar hakkında geniş bir bilgi sunar ve haliyle o kişinin gönlünü kazanma fırsatı elde eder. Hazırlıksız giden ise kendi takımı olan Fenerbahçe'nin emin adımlarla liderliğe nasıl ilerlediğinden ve amcasının "kel" olduğu için komplekse girdiğinden dem vurarak; muhatabının nasırına basar. Sonuç, malum. Ne diyalog kurulmuştur, ne de iş bağlantısı sağlanmıştır. Fakat, bizimkisi kapıdan çıkarken mutludur: "Mal satamadım ama Fener'in rakipsiz olduğunu kafasına çiviledim. He he he!"

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.