Kıbrıs çizgisi

A -
A +

Türkiye, son 80 senenin en çetin dönemecine girdi. 'Hoppala, bu da nereden çıktı', diye sormayın bana. Hele, 'Böyle iddialı söz olur mu, kardeşim', hiç demeyin. Herkes biliyor ki, dünya haritası yeniden çiziliyor ve Türkiye, adı 'Büyük Orta Doğu Projesi' olan bu projenin tam orta yerinde duruyor. Geçenlerde Türkmenistanlı bir okuyucum mail geçip; Çin'in çok temkinli, fakat bir o kadar da kararlı bir şekilde Asya devi olmak için tırnaklarını törpülediğini yazmış. Doğru, bu sözün hepsine katılıyorum. Ancak, başkasının olmadığı gibi benim de Çin'in karşısına dikilip, 'Dur, arkadaş' diyecek gücüm yok doğrusu. Fakat ABD'nin böyle bir gücü var ki, Çin'in önünü kesmek için elinden geleni ardına koymuyor. Hazar Havzası ve Basra Körfezi ile bu kadar yakından ilgilenmesinin en önemli sebebi de bu zaten. O bölgedeki petrol ve doğalgaz zenginliğine baktıkça Çin'in ağzı sulanıyor çünkü. Çin, biraz daha palazlanıp 'Pat' diye bu bölgeye inmeye hazırlanıyor. Buna mecbur da. Sahip olduğu 1.5 milyar nüfusu doyurmak ve ekonomik büyümesini devam ettirmek için böyle bir tabiî zenginliğe ihtiyacı var çünkü. Bu zenginliği elde etmek için gözünü karartıp her türlü riske gireceği de kesin. Bahsi geçen bu bölge; her ne kadar zengin bir bölgeyse de; o topraklarda yaşayan toplulukların o zenginliğe hükmetme kabiliyeti dün de yoktu; bugün de yok. Dolayısıyla hep birileri gelip bu zenginliği kontrol altına aldı. Bugün de bunu ABD yapmak istiyor. Türkiye'nin ABD ile ittifak yapıp bu seddi birlikte kurması mı iyi, yoksa Çin tehlikesini beklemesi mi? Aslında AB'nin çekirdek ülkesi sayılan Almanya ve Fransa da bu vahametin farkındalar. Öyle veya böyle bu pastadan pay almak için politika üretiyorlar da. Duyarsız değiller yani. Türkiye'nin, üye olmak için gösterdiği samimi gayret, AB tarafından verilen sıcak mesajlarla destekleniyor. Fakat, Kıbrıs konusu, bu gelişmenin düğümlerinden biri haline dönüştürüldü. Kıbrıs'ı çöz, tarihi al. Avrupa böyle diyor ama ABD'nin bu konudaki tavrı henüz netlik kazanmış değil. Her ne kadar Türkiye'nin AB üyeliğine sıcak bakıyor gibi görünse de davranışı bire bir doğrulamıyor bu görüntüyü. Rauf Denktaş, Kıbrıs müzakerelerinde aykırı davranış sergiliyor gibi ters bir görüntü veriyorsa da bunu büyütmemek lazım. Yarının ne olacağı belli değil. Türkiye'nin A Planı olduğu gibi B ve C planlarının da olması şart. Önümüzdeki günlerde Denktaş'ın tutumu, kim bilir belki de Türkiye'nin B Planı olup diplomaside koz olarak kullanılabilir. Onun için Denktaş'ı hepten "tu kaka" etmeye hiç mi hiç gerek yok. Bu kadar çetrefil pozisyon ve sisler arasından bakıldığında sanki Türkiye, Mayıs ayında bugünkü Türkiye olmayacakmış gibi bir manzara görünüyor. AB üyeliği için bir müzakere tarihi alınırsa; hem ekonomik ve hem de siyasi olarak Türkiye çok daha iyi bir konuma gelir, ki hepimizin arzusu bu. Ya olmazsa? İşte o zaman da bugünkü şartların altına düşme ihtimali sözkonusu. Türkiye, eninde sonunda AB üyesi olur, olmasına ama o birkaç senelik bekleme süresine tahammül edebilir mi? Esas mesele bu. MI ACABA?!. Demokratik solun iki lideri Baykal ve Karayalçın, Öcalan'dan dolayı mahkemelik oluyormuş... Mahkemeye ne gerek var ki, nasıl olsa sandıkta alacaklar boylarının ölçüsünü! *** Yunanistan'ın yeni başbakanı Karamanlis, futbolcuymuş... Bizimki de öyle. Topu taca atmadan oynasınlar artık! *** Sanayi üretimi beklentilerin altında kalmış... Bekledim de gelmedin, sevdiğimi bilmedin!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.