Son günlerde aldığım okuyucu mektuplarında ciddi artış oldu. Canı yanan beni mi arıyor, yoksa maksatları deşarj olmak mı bilmiyorum ama arttı aldığım mektup, mail ve telefon sayısı. Ortak nokta: herkesin dertli olması. Bu durumda bendeniz de Marko Paşa oluyorum tabii. İşçi, "işimi kaybettim" diye yakınıyor. Ki, haklı. Resmî açıklama da bunu doğruluyor zaten. İşsizlik oranı yüzde 12.3'e çıktı!.. İşveren de "işimi kaybettim" diyor. İş yerinin kapısına kilit vurmuş, onu söylüyor yani. İş dünyasında "işimi kaybettim" demenin anlamı çok büyük. İşçi işini kaybetmişse, bakkaldan minibüsçüye, AVM'den taksiciye kadar etkilenen geniş bir kesimden bahsediyoruz demektir. Aynı zincir işveren için de geçerli. Her şeyden önce, piyasada para akışı yavaşlıyor ki, domino taşlarının yıkılması gibi bir şey bu. Biri birini tetikliyor ve kısa sürede halkadaki tüm taşlar yıkılıyor. Bir yerde işçi ve işveren olur da devlet olmaz mı? Var tabii. En başta da Maliye! Dolaylı, dolaysız vergileri toplayan bu kurum her taşın altından çıkıyor. Hele, dolaylı vergilerde. Uçan kuştan vergi alıyor Maliye. Gelen mektupların can alıcı noktası burası. Görüyorum ki, işverenin canını en fazla Maliye yakıyor. Can yakmak ne kelime, sinirleri tek tek cımbızla çekip işkence ediyor âdeta!.. İşverenlerin ortak görüşü böyle. Çareyi de söylüyorlar aslında: Vergiler düşürülsün!.. İstenen şey çok da mantıksız değil, onu da söyleyeyim. Kabaca şöyle değerlendirilebilir mesela. Bir ülkede üretim ve tüketim yoksa, vergi de yok demektir. Mantık doğru. Vergi nereden alınıyor? Üretim ve tüketimden. Üretim ve tüketim düşmüşse, vergiyi nereden alacaksın? Peki, çare ne? Gayet basit. İndir vergiyi, olsun bitsin! Onu da sordum: Vergi oranları düşürülürse, devletin gelirleri azalmaz mı? Ne yalan söyleyeyim, iş adamlarını bu konuda da dersine iyi çalışmış buldum. Ne sorsam, teklemeden "şak" diye cevabını alıyorum. Az tüketimden çok vergi almak mı, yoksa çok tüketimden az vergi almak mı? Bunun hangisi akla uygun? Şahsen bana çok tüketimden az vergi almak daha mantıklı geldi. Ayrıca, bu; vergi toplamada süreklilik de sağlıyor. "Eee" diyor iş adamları. "Biz ne dedük?" Bir yere ateş düştü mü, az yanmış, çok yanmış diye bakılmaz ama yine de işverenin durumunun daha kötü olduğunu söylemek mümkün. İşini kaybeden işçi, İşsizlik Fonu'ndan destek alabiliyor. Kıdem tazminatı da var. Piyasa açıldığında yeni bir iş bulma imkânı da. Ya işveren? İşten çıkardığı işçinin kıdem tazminatını mı versin; borç mu ödesin; ümüğüne sarılan Maliye pençesinden mi kurtulsun? Keşke, işverenler için de bir fon olsaydı. Ya da ülke, maliyeci mantığı yerine ekonomist mantığıyla yönetilseydi.