Türk halkının düşmana hiç ihtiyacı olmadı. En azından 100 senedir böyle bu. Kendi kendine yaptığı düşmanlık yetip de artıyor çünkü!.. Bir dönem, "Komünizm sınırlarımıza geldi dayandı" sendromu yaşadı bu millet. Ardından, "Ülkeyi örümcek kafalılardan arındıralım" hareketinin içinde buldu kendini. Bununla kalsa yine iyiydi ama kalmadı. Bir dönem geldi, "Komünistlere ölüm" diyen geçler çıktı meydana. "Solcuyum" diyeni düşman ilan edip gördüğü yerde sopalamaya başladı. Solcu gençlerin eli bağlı değildi ya; onlar da "ülke faşistlerin elinde kalmasın" diye gayrete geldi. Sokaklar kan gölüne döndü tabii. Bunlar kendiliğinden olan olaylar değildi hiç şüphesiz. Birileri yönlendiriyordu onları. "Kullanıyordu" gibi ağır bir tabiri kullanma saygısızlığına düşmemek için bilhassa söyledim "yönlendiriyordu" sözcüğünü. Kimdi bu yönlendiren? Kim olacak; devlet. Ülkenin bir yarısını diğer yarısının üstüne salıyor ve ardından da kasım kasım kasılıyordu. "Devletin âli menfaati için yapmak lazım böyle şeyleri!" Bunun adı, "psikolojik harekât" olarak geçti tabii devlet literatürüne. Bunu, siyasi kavga verdiğin, ya da ekonomik bir çıkar beklediğin başka bir ülkeye yönelik yapsan; belki, bir tevili vardır. Da.. kendi ülkenin insanlarını birbirine kırdırmanın hiçbir ahlakî tarafı olamaz. Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde yok bunun örneği. Maalesef bizim ülkemizde yapıldı bu gayriahlaki eylem. Hem de devlet tarafından! En bariz örneklerden biri de, 12 Eylül 1980'de yaşandı. Ülke insanlarını bölen ve onları, kahvehanelerini dahi ayıracak kadar uçlara çeken derin devlet, darbe yaptı ve 13 Eylül günü her şey sütliman oluverdi! Dolayısıyla, ahali 7 Kasım 1982 günü yeni anayasayı oylamaya güle oynaya gitti ve yüzde 93'e yakın "evet" oyu çıktı referandum sandığından. Fakat, daha sonra olaylar yine patlak verdi. Hangisini sayayım? En son örneğini de verip kapatayım bu mevzuu. 27 Nisan 2007'deki e-muhtıradan sonra, ülkenin çeşitli şehirlerinde "Cumhuriyet Mitingi" yapıldı. Bu da bir yönlendirme ürünü idi. Psikolojik hareket virüs gibi yayıldı ve toplumun her katmanını sardı. Sanayici bankacıyı düşman ilan etti! Tüketici çiftçiyi!.. Sendikacı STK'ları... Siyasetçi TÜSİAD'ı!.. İhracatçı sıcak parayı... İşveren sendikaları... Kürt Türk'ü. Türk Kürt'ü. Herkes birini düşman ilan edip sorumluluğu karşı tarafa attı. Halbuki, STK da lazım bu ülkeye. Sendika da. Sıcak para da. Gayet tabii ki, sağcı ve solcu da. Kürt ve Türk de. İşçi de, işveren de... Bunları düşman bilmek niye? Kişi ve kurumları birbirine düşman ederek; bir yere varılmaz. Onlar, bir vücudun organları. Ha, aralarında bir ihtilaf olmuşsa, gereğini yapmaya hazır, mahkeme ve yargıç olmalı. Onun tarafında duran, ya da şu ideoloji paylaşan yargı ve asker değil. Türkiye hepimizin. Hepimiz işimizi yapalım ve Türkiye, tek parça kalsın!