Kızılay ve Yeşilay... Hilal'i kendine amblem yapmış iki güzide kuruluş. Kuruluşumuz demiyorum çünkü, sadece Türkiye ile sınırlı değil bu ikilinin faaliyetleri. Her ne kadar "hilal"den dolayı İslam âlemini temsil ediyorsa da tüm dünya insanlarına hizmet veriyor her ikisi de. Deprem, su baskını, fırtına gibi tabiî afetlerde insanoğlunun yardımına ilk koşan ve bu görevi layıkıyla yapabilmek için her daim hazır bulunan Kızılay, bu sene kuruluşunun 138'inci yılını kutladı. Kızılay, Hilal-i Ahmer Cemiyeti'nin Cumhuriyet döneminde aldığı isim. Hilal, malum İslamı sembolize ediyor. Ahmer ise kırmızı manasına. Kıpkırmızı; kan kırmızısı yani. Kızılay'ın alameti, beyaz zemin üzerine kırmızı hilal. Kızılay bayrağında "ay"ın açık yüzü bayrak direğinin tersine doğru bakıyor. En büyük özelliği ise hiçbir milliyet, din, ırk, cinsiyet ve sosyal şart veya siyasi inanç farkı gözetmeksizin felakete düçar olan insanlara yardım etmek. Yeşilay ise daha ziyade sigara, içki, kumar ve uyuşturucu gibi sosyal felaketlerle mücadele ediyor ve toplumu bu tür kötülüklerden korumak için çabalıyor. Hilal-i Ahdar Cemiyeti. Hilal, ay. Ahdar, yeşil manasına geliyor. 1920'de kurulan bu cemiyet de Yeşilay ismini sonradan aldı. Bir ülke için tabiî veya sosyal afetten daha kötü ne olabilir ki? İşte Pakistan. İşte Malezya ve Endonezya... Pakistan deprem, Endonezya ve Malezya tsunami felaketiyle perişan oldu!.. Kızılay'ın bu ülkelere verdiği hizmet gerçekten takdire şayandı. Ayrıca, Sudan'daki "İnsani Yardım Operasyonu." Bunlar birer örnek tabii. Kızılay'ın hizmetleri saymakla bitmez. Kızılay'ın afet eğitimi, kan bankası gibi sayısız faaliyetleri varsa da; en büyük özelliği afetten hemen sonra müdahale etmesi ve anında yaraları sarma operasyonu. Bu bir fırsat Yeşilay bu konuda daha geniş bir çalışma alanına sahip aslında. Çünkü, her ne kadar tabiî felaketler "ben geliyorum" demese de, sosyal felaketler diyor. Dolayısıyla içki, kumar, sigara ve uyuşturucu illetiyle mücadele etmenin yöntemi biraz daha farklı. Önce, bu kötü alışkanlıkların müptelası olmamaları için gençleri eğitmek gerekiyor. Şayet yine de bu canavarın eline düşenler olursa onları tedavi edip tekrar topluma kazandırmak şart oluyor. Yani, insanları felakete sürükleyen bu zararlılarla her daim meşgul olmak ve görüldüğü yerde başını ezmek gerekiyor. Kızılay ne kadar önemliyse, Yeşilay da o kadar önemli. Bu kesin. Ancak, bu teşkilatların başarılı olması için gönüllü iştiraklerin olması lazım. Kızılay, başarılı olduysa, bu gönüllüler sayesinde oldu. Yeşilay maalesef bugüne kadar böyle bir atılım yapamadı. Yaptıysa bile yeteri kadar yapamadı. Dolayısıyla, Yeşilay'ın hizmetleri sınırlı kaldı. Son günlerde Yeşilay'ın büyük bir atağa geçtiğini memnuniyetle görüyorum. Bu çıkışın arkası mutlaka getirilmeli. Kamu destek vermeli bir kere. Ayrıca, belediyeler ve sivil toplum kuruluşları da bu kervana katılmalı. İstanbul zaten büyük bir felaketle yüz yüze. Diyarbakır, Gaziantep bile sokak çocuklarıyla baş edemez hale geldi. Şanlıurfa gibi geleneklerinden taviz vermeyen bir ilimizde dahi sokak çocukları bulunduğunu söylersem tehlikenin hangi boyutta olduğu kolayca anlaşılır herhalde! Kimi tiner çekiyor, kimi bali kokluyor. Bu hasta çocukları kötü emellerine alet etmek isteyen art niyetliler var bir de. O çocukları kapkaçta, gaspta ve hatta cinayette kullanan bu tıynetsizlerin sayısı her geçen gün artıyor. Şayet, belli bir eğitimden geçirilmez ve tedavi edilmezlerse, yarın ülkenin başına bela olur bu çocuklar! Yeşilay Başkanı Mustafa Necati Özfura, çok iyi şeyler yapıyor. Müthiş bir teşkilat kurmuş ki, kendisini tebrik ederim. Etrafında samimi, samimi olduğu kadar da ciddi çalışan bir gönüllü ekip var. Onların başarılı olmalarını can-ı gönülden diliyorum.