Köylünün hali nicedir?

A -
A +

Hangi yüzle bilmiyorum ama Türkiye de kutladı 'Dünya Çiftçiler Günü'nü!.. Yüzsüzlük ifadesini bilhassa kullandım. Sebebini de söyleyeyim. Türkiye'de çiftçi yok bir kere. Köylüye çiftçi demek çok yanlış ama Türkiye'de alışkanlık olmuş, deniyor. Köyde oturan neden çiftçi olsun ki? Kendi ihtiyacını karşılamak için evinin önüne iki evlek sebze ekene çiftçi denirse, çiftçiye ne demek lazım gelecek acaba? Bu tespiti yapıp meseleyi şimdilik burada noktalayalım. Köylü, şehirlinin sevdiği insan. Bu kesin. Şehirli yoldan geçerken aracını durdurup çoban Mehmet'in kuzularını seviyor, hatta onun eşeğine binip iki de tur atıyor. Ocakta gözleme yapan Ayşe de onun ilgi odağı. Ayşe'nin ikram ettiği bazlamayı yiyip üstüne çayını içmek onun için büyük keyif. Bir de şehre döndüğünde Mehmet ve Ayşe ile çektirdiği resimleri eşine dostuna gösterip hava basması var ki, deme gitsin. Fakat, gönlündeki sevgi, midesine indirdiği sıcak bazlamanın hazmı kadar bile sürmüyor. Oracıkta bitiveriyor. Ballandıra ballandıra anlatılan sevginin hepsi bu işte. Kuzunun sahibi Mehmet'e olsun, gözlemesini yediği Ayşe'ye olsun, 'halin nicedir?' diye soran hiç olmadı. Onlar kendi dünyalarında yaşadı, şehirli kendi dünyasında. Ne zaman ki, köylü Mehmet; yetersiz eğitim imkanlarından, kısıtlı sağlık şartlarından, olmayan iş fırsatından bezip şehre geldi, işte o an bitti bu sevgi. Mehmet'in çoluğu çocuğuyla birlikte şehre girmesine kimse razı olmadı. Mehmet kendisine gösterilen sevginin samimi olmadığını görüp sükutuhayale uğradı ama çocuğu için her fedakarlığa hazırdı. Geri dönmedi. Bunun yerine şehrin varoşlarında kendine siper kazdı. Çevrede bulduğu taşları dizip kendine barınak yaptı. Derken Ahmet, Ali, Veli, Hasan, Hüseyin de geldi. Çepeçevre sardılar şehri. Ne mülkiyet hukuku var, ne tapu ama çocukları okuyor ya, yetiyor onlara bu. Şehrin kanunları varoşlarda işlemiyor. Onlar kendi kanunlarını uyguluyorlar. Kendilerine göre ama yine de var bir kanunları. Köylünün bu göçü biraz Avrupa'ya giden gurbetçiye benziyor. Ne şehirli, ne köylü. Varoşlarda yaşayıp şehrin nimetlerinden istifade edemeyen hatta çoğu nüfusa bile kayıtlı olmayan koca bir kalabalık!.. Şehirli Mehmet'e "Hanzo" dedi önce. "Hanzo" Mehmet şayet işi büyütüp bir ev ve araba almışsa, o vakit "maganda" oldu ona yapılan yakıştırma. Ankara'da bir araya gelen siyasiler, oturdukları yerden konuşuyorlar. Ana muhalefet partisi genel başkanı Baykal, "Çiftçinin borcunu silin!" deyince, Başbakan Erdoğan da "Yetimin hakkını yedirmeyiz" dedi. Avrupa Birliği (AB) Türkiye'de 20 milyon köyde yaşayan insan olduğuna dikkat çekip bu sayının 13 milyonunun şehre taşınmasını, geriye kalan 7 milyon kişinin ise çiftçi yapılmasını istiyor. Siyasetçiler bir şey yapmak istiyorsa, bu sese kulak versin. Gerisi laf-ı güzaf çünkü. Geçmiş Dünya Çiftçi Günü'nüz kutlu olsun, dermişim!.. > MI ACABA?!. Haddinden az uyuyan ya da çok uyuyanın ömrü kısa oluyormuş... Eee, ama biz "Yat, yat uyu" telkiniyle büyüdük. Ne olacak şimdi? *** Türkiye'yi 'soykırım'la suçlan ülkere misilleme yapacakmışız... Masaya oturup konuşamayız belki ama misillemede üstümüze yok! *** Ümraniye Belediyesi, vatandaşa güzel konuşma dersi veriyormuş... Çok güzel bir davranış, lazım. Ancak, umarım kendi personeline de vermiştir aynı dersi!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.