Krizle gelen istikrarın sırrı

A -
A +

Herkes Mersin'e giderken biz tersine gitmeye bayılıyoruz. En bariz, en karakteristik özelliğimiz bu. Bir başkasında yok. Elin adamı istikrarı koruyup krize düşmemek için çırpınırken, biz istikrarı yakalamak için krize giriyoruz! Geriye dönüp bakan herkes sayısız örneğini görür bu söylediğimin. Kimi darbeyle, kimi muhtırayla, kimi sivil inisiyatifin basiretsizliğiyle, kimi de zirvede esen rüzgarla geldi bu krizlerin ama her gelen kriz, istikrar getirdi beraberinde!.. "Olur mu canım?" demeyin, oluyor işte. Bir günde "şıp" diye geliveriyor istikrar. 1960... 1971...1980... 1994... krizleri var ama fazla uzağa gitmeye hiç gerek yok. 2001 Şubat Krizi mesela. 19 Şubat 2001 Pazartesi günü MGK toplantısında Ahmet Necdet Sezer'in Başbakan Ecevit'in kafasına fırlattığı Anayasa kitapçığı ile gerilen hava sert rüzgarların esmesine neden olmuş ve şoka giren ahali henüz "Kan var mı, kan?" sorusunun cevabını bile almadan; 21 Şubat Çarşamba günü kriz patlayıvermişti. Malum, o gün, tarihe "Kara Çarşamba" olarak geçti. Gecelik faiz fırlayıp yüzde 7 bin 500'e vurdu. Borsa yüzde 14.6 düştü. "Örtülü Devalüasyon"un ardından 9 Aralık 1999'da başlatılan "kur çıpası" atılıp "dalgalı kur"a geçildi. Bütün bunlar olup bittikten sonra o günün akşamı "kriz masası" kuruldu. 22 Şubat 2001 Perşembe günü sabahı ise "kriz masası"nın üzerinde nur topu gibi bir "istikrar" duruyordu. Hâlâ da devam ediyor bu istikrar. Bir günde sağlanan istikrarla 5 sene yol almak, maharet değil de ne peki? Ya bundan sonra? Bu maharetin membaı ne acaba? Cevabı; "İki kere iki kaç eder" sorusundan daha kolay aslında. Yeter ki, biraz dikkatli bakıp iyi analiz yapılsın. 21 Şubat gününü şöyle bir tahlil edelim isterseniz. Bu gibi günlerin olmazsa olmazı, devalüasyon. Yabancı paralar karşısında Türk Lirası değerinin yerde sürünme hali... Cumhuriyet tarihinin en büyük devalüasyonu o tarihte gerçekleşti. İki gün önce dolarla aldığı malı TL ile satma gafletine düşen yandı. Ya da döviz cinsinden borçlandı, diyelim. O da yandı!.. Bir de ters yüzü var tabii madalyonun. Üç gün önce TL'den çıkıp dövize giren, kesin ihya oldu. Biri iflas ederken, diğeri zenginleşti. Başka bir deyişle, servet el değiştirdi bir gün içinde. Hisse senedinde kalanlar, döküldü; iki gün önce Borsa'dan çıkıp dövize girenler abat oldu. Hele parasını repoya yatıranlar köşe oldu, köşe!.. Yukarıda söylediklerim işin finans cephesi. Ya emek? Türkiye, hâlâ emek yoğun üretim yapan bir ülke. GSMH içinde emeğin payı makineden de, teknolojiden de, markadan da daha fazla. Bir günde istikrarı yakalamanın sırrı da burada yatıyor. 21 Şubat'ın ardından yüz binlerce esnaf kapandı. Ertesi günün sabahına milyonlarca insan işini kaybetmiş olarak uyandı. İşini kaybetmeyenler mağdur olmadı sanmayın sakın. Ücretleri neredeyse yarı yarıya düştü. Türkiye'ye gelen istikrar herhangi bir zeka ve proje mahsulü değil demek ki. Milyonlarca insanı işsiz bırakmak, yüz binlerce esnafı işinden etmek pahasına sağlanan bir istikrar sadece!.. Hele ABD'nin uyguladığı düşük kur politikası ve Çin'den gelen ucuz ürünlerin etkisi de buna eklenince; Türkiye istikrar ülkesi olup çıktı!.. Reel ücretlerin aşağı çekilmesiyle sağlanan ve tek ayak üstünde duran bir istikrarla bu ülke daha nereye kadar gider? Fazla değil, bundan sonraki hükümetlerin önünde iki yol var. Ya ekonomiyi Ar-Ge'li, markalı ve tabii kaynaklarını değerlendiren ve katma değeri yüksek üretim yapan bir düzeye getirecekler. Ya da 1970'lerde bin dolar olduğu halde bugün 500 dolara inen ortalama ücreti daha da aşağı çekip ülkeyi Çin seviyesine indirecekler. Vatandaşı tıpkı Çinli gibi 200-250 dolara çalıştıracaklar yani!.. Bakalım ülkenin bağrından ne tür babayiğitler çıkacak? Bekleyip göreceğiz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.