Hani, Bozkurt Efsanesi'nde bir kurt vardı, adı Türk olan çocuğu emziren. O kurt yine var aslında fakat, heyhat! Bugünkü kurdun hem cüssesi daha büyük hem de memesinden emen insan sayısı oldukça fazla. Öyle onlar yüzler değil; milyonlarca kişi emiyor o memeleri. Türkiye'nin o kurt olduğunu farz edin. Hazine de memesi. O memeyi 70 milyon insan emiyor!.. "Olur mu?" demeyin. Olur. Bal gibi de oluyor zaten. Kimi "yeşil kart" deyip emiyor. Kimi "yatırım indirimi" damarından girip öyle emiyor. Kimi de "devlet ihalesi" yoluyla. Kimi ise oğluma bir iş diye giriyor devreye. Tabii bunlarla sınırlı değil bu emme eylemi. Evin üstüne kaçak kat çıkmaktan tutun da, ruhsatsız işyeri açmaya kadar gider bu eylemin ucu. Başka tarafta ise ayrı terane. Kayıt dışı şirket, merdiven altı üretim ve bunlara göz yuman sistem. Bundan daha iyi emme mi olur? İşin en enteresan tarafı ne biliyor musunuz? O koca kurdun beslenme şekli: Tam bir felaket! Çocuklarını yiyerek besleniyor çünkü. Bu kadar dejenerasyona pes doğrusu!.. Bozkurt Efsanesi'ndeki kurt, 2 bin 100 sene önce bir ırkın doğuşuna neden olmuştu. 21'inci yüzyıldaki bizim kurdumuz ise, o ırkın helak olmasına sebep olacağa benziyor. Nedenini de söyleyeyim. Bizim kurdun sütüne su karışıyor arkadaş su! Bunun iki çeşit zararı var. Su karışan süt, onu emeni beslemiyor; bu bir. İkincisi ise milyonlarca insan kurdu emmek için hamle edince, diğer milyonlar bu uyanık emicilerin ayakları altında kalıp eziliyor. Büyük telefat var yani. Ayrıca, bu ezilenlerin zahir ekseriyeti namuslu, başkasının hakkına saygı duyan iyi niyetli insanlar. Bu sistem doğru ve düzgün şahsiyetlerin yaşamasına fırsat vermiyor; hem de hiç. Titre ve dön! Yaşayanlar da iflah olmuyor zaten. Çünkü, emdikleri süt sulu; besin değerini kaybetmiş. Proteini yok; emene sağlık ve sıhhat kazandıracağı yerde onların cılız ve sağlıksız olmasını sağlıyor. Sağlığı bozuk bir nesilden kime ne fayda gelir ki? Türkiye'nin bir an önce o kurdu ıslah etmesi ve onu yavrularını yiyen bir canavar olmaktan çıkarması lazım. Nasıl olacak bu? Kurdu birilerinin emmesi o kadar da fena bir şey değil aslında. Varsın emsinler ama gürbüz ve güçlü olsunlar. Geride kalanlara iş ve aş imkanı versinler. Ak Parti İktidarı, sistemi sömüren asalaklarla baya bir mücadele etti aslında. Kafi değilse de etti; bu inkar edilemez. Ayrıca, halkın gözü de açıldı şu son dört senede. "Yahu, tamam! Çalıyor çalmasına da, adam iş de yapıyor" diyenler şimdi; "Çalmadan yapsın, kardeşim" demeye başladı. Çalmadan bir şeyler yapmanın mümkün olduğunu gördüler çünkü. Teferruata girmek istemiyorum ancak, kim ne yaparsa yapsın; yaptığı işin mutlaka bir katma değerinin olması lazım. Şart bu. Bunu böyle bilmemiz ve iş yapandan hangi katma değeri ürettiğini sormamız lazım. Vakti geldi bunun. Devlet teşvik mi veriyor? Varsın versin. Yeter ki, o teşvik tekrar geri dönsün; hem de misliyle. Yan gelip yatmayı teşvik eden bir sistemi hangi akıl kabul eder? Önemli olan iş yapıp katma değer üretmek isteyenlere destek olmak. Ak Parti, bunu sağladı mı? Bu soruya, göğsünü gere gere "Evet" cevabını vermek bir hayli zor! Kat kat olmuş kabuğu kırıp özü çıkarmak öyle 3-5 yılda mümkün değil zaten. Ancak, dediğim gibi imkan dahilinde olduğu görüldü en azından. Şu son 4 senede Türk halkının en önemli kazancı belki de bu oldu. Yeter mi? Yetmez elbette. Ne zaman ki, yeni sistem bu öğrenilenin üstüne inşa edilir; işte o zaman gidişat doğru gidişat olur!.. "Ey Türk. Titre ve kendine dön" sözü önemli bir söz aslında; hem de çok. Ne yapıp edip bu sözün içinin doldurulması lazım. Gerçekten Türk'ün titremesi ve hem maddi, hem manevi cihetten kendisine bir çekidüzen vermesi gerekiyor. Kendine dönmesi lazım yani. Türk milletinin safra olmaktan çıkıp üreten bir topluluk olma vakti geldi de geçiyor bile. İkinci bir Ergenekon Destanı yazması lazım bu milletin!..