Dünya Psikiyatri Birliği Kongresi (WPA) İstanbul'da başladı. 70'in üzerinde ülkeden bin'e yakın bilim adamının katıldığı kongrede psikiyatri ve ruh sağlığını ilgilendiren konular tartışılıyor. Doç Dr. Levent Kutay'ın 2008'den bu yana genel sekreterliğini yürüttüğü WPA'nın Başkanı Profesör Mario Maj ve yardımcısı ABD'li profesör Pedro Ruiz ile bir araya gelip, psikiyatri ve ruh sağlığı alanında tanı ve tedavi kalitesinin arttırılması için neler yaptıklarını konuştuk. İnsanların ruh sağlığını etkileyen öyle çok hadiseler yaşanıyor ki, toplum birinden etkilenmese, diğerinden etkileniyor! Deprem mesela. Japonya'da yaşanan deprem neredeyse Japonların ruh sağlığı kadar dünyayı da etkiledi. İletişim çağında yaşıyoruz. Yaşanan olaydan dünya anında haberdar oluyor ve etkileniyor. Bir de göç meselesi var. insanların ruh sağlığını derinden etkileyen göç çok boyutlu bir hadise ve doğru analiz edilmezse felaketlere neden oluyor. Ekmek parası için ülkesini terk eden kişi gittiği ülkeye kültür ve alışkanlıklarını beraberinde götürüyor. İster istemez kültürünü koruma gayretine gidiyor ve gittiği ülkenin kültüründen etkilenmemek için içine kapanıyor. Göç kabul eden ülke insanlarının tavrı da önemli tabii. Gelen kültürü reddedip asimilasyon baskısı başlatan da oluyor. Kenara iten de! Bu durumda en başta depresyon bozukluğu başlıyor tabii. Alkol ve uyuşturucu alışkanlığı ve hatta intihar... İşte burada tanı, teşhis ve eğitim önem kazanıyor. Hazır konunun uzmanlarını bulmuşken, liderlerin seçim meydanlarındaki tutumunu sordum. Onların birbirlerine hakaret etmesi toplumda travmaya neden olur mu acaba? "Olmaz olur mu" dedi Profesör Mario Maj ve Pedro Ruiz. Peki ne yapmak lazım? Her iki profesör de, "Liderlerin yerine getiremeyecekleri vaatlerde bulunmaması lazım" olduğuna dikkat çekti. Liderlerin çok hırslı olmasının toplumu agresifleştirdiğine vurgu yapan profesörler, liderlerin makul ve sakin olması gerektiğinin altını çizdi. Ayrıca, "Belli grupların damgalanıp ayırımcılığa sürüklenmesi de tehlikeli sonuçlar doğurur" dedi her iki uzman da. Seçim meydanlarında sergilenen söz ve davranışlara bakıldığında uzmanların telkin ve tavsiyelerinin tam tersi bir manzara görülüyor! Birbirlerine "Adi... Alçak.. Şerefsiz... Namert" diye hakaret yağdırıyorlar. O yetmezmiş gibi "dişini sökeceğim" türü tehditler savuruyorlar. Hele vaatler konusunda o kadar uçuk kaçık sözler veriyorlar ki, dinleyenin kafası karışıyor. Esas vahamet ise şu: Bu vaatleri veren parti iktidara geldi diyelim. Yerine getiremeyince başlayacak yalan dolana! Daha olmadı, "enkaz devraldım" edebiyatı. Bu durumda vatandaşta güven kalır mı? Sadece güvensizlikle de sınırlı değil tabii yaşanan travmanın boyutu. Yalan dolana müracaat edenlerin sayısı da artacaktır hiç şüphesiz. Hoca-cemaat vaziyeti yani? "Lider yaptı, ben niye yapmayayım!"