Liderin liderlik hasleti

A -
A +

Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var. Gayet tabii ki liderlerin de ayrı bir tarzı, ayrı bir vizyonu olacak. Kim ne diyebilir buna? Fakat, liderlerin olmazsa olmazları da var. Misyon, enformasyon ve motivasyon. Bir liderde bu hasletler yok ise yandı. Ardından "unutmayacağız" diye methiyeler düzdüğümüz Rahmetli Turgut Özal böyle bir liderdi, mesela. Bir liderleri unutmamak için onun fikirlerini devam ettirmek lazım. Biz Özal'ı anlayamadık ki, unutmayalım! Aslında bizim gurur duymamız gereken husus, onun misyonunu tanımamakta gösterdiğimiz azimdir! Bize yakışanı yapıp kafa yormadık hiç. Başbakan Erdoğan'a Turgut Özal gibi ol, diyecek değilim. Hiç faydası olmaz bunun. Kendine has bir tarzı var zaten. Ancak, Özal'ın bazı özelliklerini söylemeden de edemeyeceğim. Rahmetli Özal, enformasyona çok önem veren bir devlet adamıydı. Bu kesin. Hem dışarıyı dinler, hem de dışarıya hükümet içinden bilgi çıkışı sağlardı. Bunun için diyalog kanallarını açık tutardı hep. Medya ile ilişkileri çok sıcaktı bir kere. Birçok gazeteciyle bir araya gelip onlarla beyin fırtınası estirmek en sık yaptığı işlerdendi. Sohbet esnasında onlara öyle şeyler fısıldardı ki, duydukları karşısında kimyası bozulurdu meslektaşlarımızın. 'Dönek', 'liboş' gibi suçlamalara göğüs gerip Özal'ın yanında saf tutan gazetecilerin çoğunun beyni bu sohbetler esnasında yıkandı. Sosyal demokrat veya devletçi olarak gelip de Özal'ın reformist fikirleri karşısında ikna olup gidenlerin sayısı hiç de az değildi. Ayrıca bu işi Özal'ın sadece kendisi de yapmazdı. Adnan Kahveci başta olmak üzere birçok bakan medya ile ileşitim içindeydi. Adnan Kahveci'yi arayan Cağaloğlu'nda bulurdu. O kadar yoğundu bu iletişimi yani. Bir kafe veya küçük bir restoranda üç beş gazeteciyle birlikte onu görmek hepimizin kanıksadığı bir durumdu. Başbakan Özal'ın en büyük muhalifleri uzakta değil, hemen yanı başındaydı. Kabinedeki bakanlar dahi Özal'ın reformlarına akıl sır erdiremeyip karşı çıkarlardı zaman zaman. Türk Parasını Koruma Kanunu'nu değiştirirken de, kambiyo rejimini silbaştan yazarken de hep böyle oldu. Bakanların "Aman efendim, dikkat" türü ikazlarını dinlerdi Özal ancak, onların; "Yurt dışına 3 bin dolarla çıkışa müsaade edersek; Hazine'de döviz kalmaz" diye sızlanmalarına gülüp geçerdi. Her aldığı kararı arkadaşlarıyla paylaşır ve onları ikna etmek için sabırlı davranırdı ama bütün bunlar Özal'ın bildiğini yapmasına engel teşkil etmezdi. O günkü şartlarda Özal motive etmeseydi, bakanların birçoğu kayış atardı. O kadar ağır ve anlaşılması vakit isteyen reformlar gerçekleşiyordu çünkü o dönemlerde. Özal bütün bunları keyfinden yapmadı. Bir liderin doğru karar vermesi, doğru karar vermesi için de kendisine bilgi akması lazım. Liderlerin yanlış verilerle bile doğru karar vermeleri mümkün ama veri akışı yoksa, doğru karar vermesi imkansız. Kanaat sahibi olmadıkları bir hususta nasıl doğru karar versinler? Dolayısıyla, liderlerin içe kapanmak ve gelen bilgiye sırt çevirmek gibi bir lüksleri yok. Özal bunu bildiği için herkesi dinler ve onların getirdiği havadisleri değerlendirip kendi stratejisini çizerdi. Ayrıca, gelen haberciyi, motive edip göndermek gibi ayrı bir hüneri de vardı rahmetlinin. > MI ACABA?!. Memurun imzalayacağı 'Etik Sözleşmesi'ne göre hediye gıda alması bile yasak olacakmış... İşportacılık yapmalarına izin verildi ya, bir de hediye mi olsun?!. *** Erdoğan belediye başkanı iken ortaya attığı İstanbul'a vize fikrini tekrarlamış... İyi de, İstanbul kalmadı ki! *** 11 yaşındaki Fatma Çelik zenginliği, "Her sabah poğaça yemektir" şeklinde tarif etmiş... İlerleme var, eskiden olsa "soğanın cücüğü" denirdi! *** KKTC'de Rauf Denktaş dönemi sona ermiş... Mücahitlerin yerini tüccarlar aldı! *** Türkiye geçen sene ithalat artışında rekor kırmış... İhracat artışı ondanmış demek ki!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.